MASAL BAŞI TEKERLEMELERİN ÇOCUK EĞİTİMİ ÜZERİNDEKİ
ETKİSİNİN İŞLEVSEL KURAM İLE AÇIKLANMASI: ANADOLU MASALLARI GERÇEKLEŞEN RÜYA
KİTABINDAKİ SEÇİLMİŞ ÖRENEKLER İLE DEĞERLENDİRİLMESİ
Masallar genelde gerçekle hayal ürününün harmanlamasından oluşan ve bir
kanıt peşinde koşmayan bir anlatım türüdür. Kahramanları olağanüstü özelliklere
sahip, konuları hayal ürünü olup hep bir ders verme çabası olan ve olağan
üstünlükle dinleyiciyi etkileyerek kendi hayal dünyasına çeken bir türdür.
Masal kelimesinin aslı “mesel” dir. Bir süre masal yerine hikâye, kıssa
ve destan gibi kelimelerin kullanıldığı da görülmektedir. Masallar diğer halk
bilgisi ürünleri gibi yaşanan hayatın içinden alınmış ve gelecek nesillere
başta sözlü daha sonrada yazılı gelenekte aktarılmıştır. Masalların ne zaman
nerede hangi şekilde yaratıldığı bilinmemektedir. Fakat aynı masalın farklı
yıllarda anlatılmasına karşın canlı bir şekilde kalması ve ilk günkü tazeliğini
koruması yaşanılan olaylar, hayal dünyasında oluşan formunun orijinalliği,
yaşadığı dil, kültürel ve milli değerleri yansıtması gibi maddelerle
açıklanabilir.
Özellikle milli ve manevi değerlerin çocuklara küçük yaşlarda bu şekilde
aşılanması önemli bir görevidir. Bunlar için Nasreddin Hoca ve Keloğlan örneği
atlanamayacak kadar önemli bir yere sahiptir. Türk kültürünü, benliğini,
gelenekselliğini taşıyan yegâne ürünlerdir.
Yapısal olarak bakıldığında bir masal üç ana bölümden oluşur; başı,
ortası ve sonu. Çoğunlukla her bölümde masal tekerlemeleri bulunur. Bu
tekerlemeler dinleyiciyi masla hazırlamak, dikkatin dağılmasını engellemek ya
da uzunluk, uzaklık, zorluk, zaman gibi soyut kavramları nitelendirmek için
kullanılır. Her tekerleme dilin zenginliğinin göstergesidir. Genelde kafiyeli
olan kelimeler akılda ve kelime dağarcığında daha fazla tutulur. Buna en açık
örnek şüphesiz ki masallar genelde geniş ve –miş li geçmiş zamanla kullanımı
gösterilebilir. Özellikle bu zamanların kullanılması insanın rahatlamasını
sağlayan ses fonetiğine sahip olmasından dolayıdır. Örneğin –mış eki sürekli
tekrarlandığında bireyi uyku formuna sokmak gibi niteliği vardır. Böylece
dinleyici mışıl mışıl uyuma formuna sokulabilir.
Tekerlemelerde de buna benzer ses tekrarları dinleyicinin ilgisini çekmeye
ve onu metne adapte etmeye yöneltir. Ayrıca çocuğun hoşuna giden ses oyunlarını
tekrarına ve böylece bilinçli bir dil yetisinin oluşturulmasına vesile olur.
Çocuk eğlenerek öğrenmiş olur.
Masal anlatıcısı masalı bitirirken hayal dünyası ile
gerçek dünyayı bağlaması gerekir. Bunun içinde herkese aynı mutluluğu dileyerek
gerçekle hayal arasında sözler barındıran tekerlemeleri kullanır. Bu mutlu sona
ulaşmanın yegâne temelidir.
Tekerlemeler işlevsel kuram çerçevesinde bakıldığında; tekerleme metini
değil, tekerlemenin oluşturulduğu, yaratıldığı ve nakledildiği bağlam
incelenmektedir. Çünkü işlevsel kuram metin gibi somut kavramı değil, halk
edebiyatı yaratmalarının neden, nasıl ve nerede yaratıldığını, neden aktarma
gereksinimi duyulduğunu, dinleyicinin dinleme nedenini ve nasıl dinlediğini
yani kısaca anlatma ve kullanma gibi soyut nedenleri inceler. Temsilcileri
Bronislaw K.Malinowski, Franz Boas, Margerat, Mellville Herkovits ve Ruth
Benedict gibi ünlü antropologlardan oluşur. Kuram bu antropologlar tarafından
geliştirilmiştir. Halk edebiyatı ürünlerinin işlevleri şu şekilde
sıralanabilir; 1.Hoşça vakit geçirme, eğlenme ve eğlendirme işlevi. 2.Toplumsal
değerlere, kurallara ve törelere destek verme işlevi. 3. Eğitimin ve kültürün
yeni kuşağa aktarılması işlevi. 4. Toplumsal ve kişisel baskılardan kaçıp
kurtulma (protesto) işlevi.
Tekerlemeler çocukların hayal dünyalarını geliştiren ve kişiliğini
tamamlayan yegâna ürünlerdir. Anne
ve babasıyla çocuklarının paylaştığı özel ve kaliteli zaman dilimini karşılar. Tekerlemeler, masala hazırlarken hoş
ve eğlenceli bir zaman dilimi geçirilmesi, çocuklarının duygu ve düşüncelerini
öğrenimi, güven ortamı gibi durumları karşılayabileceği gibi çocukların
ilgisini çekme, kültür farkındalığını sağlama, paylaşma becerilerini kazanması,
yeterli kelime hazinesi ve doğru cümle kurma becerisine ulaşması,
çocuğun yaratıcılığı gibi faktörleri de tetikler.
Özellikle çocukta merak duygusunu uyandırması, neden-sonuç ilişkisi
kurma becerisini kazanması, karşılaştıkları güçlükleri kavraması, kelime
bilgisinin artması, düzgün konuşma
kurallarını öğrenmesi, konuşurken doğru sesi çıkarmada pratik olması, hem özgün
hem de pratik düşünmesi ve çözüm bulması konusunda eğitir. Böylece kişiliğini
geliştirir, kendine güvenir, geleceğe olan umudu artar. İçerisinde geçen
kültürel unsurlar ile bireyin toplum içindeki yerinin ve öneminin, yaşadığı
toplumun örfünün ve âdetinin öğretilmesinde rehberlik eder.
Tekerlemeler çocukların hayal gücü için sınır tanımayan bir sihir
dünyasıdır. Bu dünyada imkânsız kelimesi yoktur. Örneğin “Ben babamın beşiğini
tıngır mıngır sallar iken.” ifadesi olması mümkün olmayan bir durumun çocukta
uyandırdığı olağan üstü havayı bizlere vermektedir. Sonuçta çocuk hiçbir zaman
babasının beşiğini sallayamayacaktır ama verilen mesaj çocuğun dikkatini
çekmekte onu düşünmeye sevk etmekte ve “tıngır mıngır” gibi ikilemelerle
çocuğun hoşuna gitmesini sağlamakta, dil yetisini geliştirmekte ayrıca da onu
olağanüstü dünyaya sokmaya hazırlamaktadır. Halk edebiyatı bakımından da en
önemli faktörü şüphesiz ki kültürel değerlerin korunup aktarılmasını
sağlamasıdır.
Bu bağlamda aşıda
sizlere Anadolu Masalları Gerçekleşen Rüya adlı eserlerden birkaç örnek
tekerleme sunmaktayız. Buradaki amacımız dilimizin ne kadar yetkin ve
kültürümüzü ne kadar iyi aktarabildiğini örneklerle göstermektir. Çocuk bu
masal başı tekerlemeleri ile yukarıda saydığımız işlevsel kuram çerçevesinde
pek çok davranışı kazanmaktadır. Bu yol ile eğitilen çocuk kültürünü tanımakta
ve arkadaş çevresinde paylaşmaktadır. Böylece masal başı tekerlemeleri ile pek
çok fonksiyon ve kazınılan davranışların edinimi sağlanmaktadır.
GERÇEKLEŞEN
RÜYA *
Bir varmış, bir yokmuş.
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, develer tellâl iken pireler berber
iken, ben ninemin beşiğini tıngır mıngır
sallar iken, bizden çok uzak
memleketlerin birinde bir padişah yaşarmış. (Kavruk ve Yardımcı,2012 :51 )
KARA
HASAN’LA DEV *
Metel metel mengi
çatal, iki sıçan bir göt atar. Bindim bozun boynuna, çıktım Halep yoluna, sarp pazar, içinde meymin gezer. Meymin beni
korkuttu, kulağımı sarkıttı.
-Ağam nerden gelirsin?
-Ben Halep’ten gelirim.
-Ey,Halep’in nesi var?
-At koşturtur oğlu var,
inci dizer kızı var. Çektim incisini kırdım, oturdum hilye dizdim. Hilye
dizdiğimi görmüşler, beyler adam salmışlar, Musacık, Musacık, dalı kolu
kısacık, çık çıkalım çardağa, ok atalım ördeğe. Hekimhanhan’ın kilidi, yeri göğü
bürüdü.
Bir varmış, bir yokmuş. Allah’ın kulu çokmuş, çok
söylemesi çok günahmış. (Kavruk ve Yardımcı,2012:65)
KEÇELİ
*
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde,
kalbur saman içinde; develer top oynarmış, eski hamam içinde.
Hamamcının tası yok, külhancının baltası yok.
Ben bu masalı dinlerken ninemden, annem düştü eşikten, babam düştü beşikten.
(Kavruk ve Yardımcı,2012:74)
PİR
DEDE *
Evvel saman içinde kalbur saman içinde, cinler
cirit oynarken eski hamam içinde. Deve tellal, pire berber, ben anamın beşiğini
şıngır mıngır sallarken. (Kavruk ve Yardımcı,2012:84)
NOHUTCUK*
Evvel
zaman içinde kalbur saman içinde develer tellallık ederken çarşı pazar içinde. (Kavruk
ve Yardımcı,2012:105)
SALIVERNA*
Bir
varmış, bir yokmuş. Allah'ın kulu çokmuş. Develer tellal iken, pireler berber
iken, ben ninemin beşiğini, tıngır mıngır sallar iken.
(Kavruk ve Yardımcı,2012:129)
KELOĞLAN
*
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, cinler
cirit oynarken eski hamam içinde. Anam attı maşayı, babam vurdu kaşağı.
Dolandım durdum dört köşeyi. Şu köşe yaz köşesi, şu köşe kış köşesi ortada su
şişesi derken efendim. (Kavruk ve Yardımcı,2012:131)
TEMBEL HASAN DAYI*
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman
içinde, kalbur saman içinde; develer tellal, pireler berber, çocuklar
babalarının düğünlerinde davul çalar iken, ben diyeyim yüz yıl, siz deyin beş
yüz yıl önce. (Kavruk ve Yardımcı,2012:137)
KELOĞLAN’IN
OYUNU *
Evvel evvel iken, sinekler berber iken… Ben mini
mini bir çocuk iken dediler “Babam dünyaya gelmiş…” Vardım beşiğini sallamaya.
Beşik devrildi. Başladı babam ağlamaya. Anam kızdı kaptı maşayı. Dolandım dört
köşeyi. Ben kaçtım o kovaladı. O kovaladı ben kaçtım. Zor attım kendimi evden
dışarı. Korkudan gözlerim fırladı çanağından dışarı. O korkuyla düştüm yola. Az
uz gittim. Dere tepe düz gittim. (Kavruk ve Yardımcı,2012:143)
DEMİR
ÜZÜM DEMİRDEN ÜZÜM *
Zaman zaman içinde, evvel zaman içinde, cinler cirit
atarken eski hamam içinde ve de şıngır mıngır sallanırken beşikler, gece gündüz
aşınırken eşikler, sabah akşam yemeklere sallanırken kaşıklar, bir varmış, iki
yokmuş. (Kavruk ve Yardımcı,2012:159)
KURBAĞA
GELİN *
Bir varmış, bir yokmuş, eskiden insanların vakti
çokmuş. Onun için gece gündüz masal söyler, masal dinlermiş. Masallarda ağlar,
masallarda gülermiş. Masal eker, masal biçermiş. (Kavruk ve Yardımcı,2012 :162)
ŞEHZADE
*
Vardı yoktu, Allah’ın kulu pek çoktu. Kimi aç, kimi
toktu. (Kavruk ve Yardımcı,2012:167)
ÜÇ KIZLAR*
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman
içinde, kalbur saman içinde, develer tellal, keçiler berber, horozlar imam
iken, ben de babamın beşiğini tıngır Münir sallar iken çat diye kapı açıldı.
İçeriye eli sopalı bir nine girdi. Bana bir sopa vurdu. Kendimi dışarıda
buldum. Baktım ki sopalı nine geliyor, kaçmaya başladım. Gittim, gittim,
gittim. Bir de arkama dönüp baktım ki bir arpa boyu yol gitmişim. Sopalı nine
hala peşimdeydi. Gittim, gittim, gittim iki tüfek gördüm. Biri bozuk; birinin
tetiği yok, tetiği almayan tüfeği aldım. Gittim, gittim, gittim iki tavşan
gördüm. Biri ölmüş; ötekinin canı yok. Cansız tavşanı vurdum. Gittim, gittim,
gittim iki tencere gördüm. Biri delik; ötekinin dibi yok. Gittim, gittim,
gittim iki dereye rastladım. Biri kurumuş; ötekinin suyu yok. Susuz dereden
dipsiz tencereyi doldurdum. Gittim, gittim, gittim. İki ormana rastladım. Biri
kurumuş; birinin ağacı yok. Susuz dereden doldurduğum dipsiz tencereyi ağaçsız
ormanın odunuyla yanan ateşe koydum. İçine cansız tavşanı attım. Pişirdim,
pişirdim, pişirdim. Yedim, yedim, yedim; ama hala ağzımın tadı yok. (Kavruk
ve Yardımcı,2012:194)
ANNESİNİN
MEMELERİNİ ARAYAN KIZ *
Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur
saman içinde; deve tellak iken, pire berber iken eski hamam içinde, hamamcının
tası yok, oduncunun baltası yok bu masalın da aslı yok. (Kavruk ve
Yardımcı,2012:230)
MURADINA EREN ERMEYEN DİLBER*
Efsane bu işte. Kimi dilden dile
dolaşır, kimi gönülden gönüle ulaşır. Bazen bir şiir olur, bazen bir hikaye.
Bazen de bir masal... Neyse evvel zaman içinde kalbur saman içinde, pire berber
iken deve tellal iken, ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken, bir
varmış bir yokmuş diyerek masalımıza başlayalım. (Kavruk ve
Yardımcı,2012:244)
SÜKREDEN ADAM*
Bir varmış, bir yokmuş çok söz
etmek günahmış. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde imis. Pireler bakkalık
eder, develer tellalık edermiş. Zaman bu zaman ya, iste bu zamanda iki kardeş
varmıs.
(Kavruk ve Yardımcı,2012:247)
NAR
GÜZELİ *
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur
saman içinde. Develer tellal iken, pireler berber iken; ben anamın, babamın
beşiğine, tıngır mıngır sallar iken… Anam kaptı maşayı, babam kaptı tavayı,
döndürdüler bana dört köşeyi. Kestane aldım diridir diye. Kestane aldım iridir
diye, satamadım, kurudur diye. Minareyi belime soktum, belki borudur diye.
Aldılar, götürdüler “delidir” diye. Osman geldi, kurtardı. “O bizim masalcı
ablamız, deli değildir” diye. Toplandı çocuklar başıma, haydi, “Nar Güzeli’ni
anlat” diye. (Kavruk ve Yardımcı,2012:259)
FATMACIK İLE YUSUFÇUK*
Evvel zaman içinde, kalbur saman
içinde cinler cirit oynarken, ocakta aş kaynarken. (Kavruk
ve Yardımcı,2012:286)
ODUNCU
OĞLU İLE ABUGÜNEŞ *
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, deve
dellallık ederken, eşek hamallık ederken, üvez eşeğe binmiş, minareyi gucağına
almış. Derelerden sel gibi, deperlerden yel gibi, ödünç alınmış un gibi tozup
gitmeye başlamış. Altmış tarla firik buğdayı yedik, karnımız doymadı, yüzümüz
de gülmedi. Bunun burası hikâyedir. Eşiden bilir adını. Eşidmeyen sorar dadını.
(Kavruk ve Yardımcı,2012:291,92)
ÇIRPICI KIZ*
Zaman zaman... Zamanların ötesinde.
Renk renk... Renklerin ülkesinde. Güzel bir oyun bahçesinde. Bir meyve ağacı
varmış. Üst Dalları göğe değer, alt dalları yere döşenirmiş. Bu ağacın, bir
yanı çiçek açar, bir yanı da meyve verirmiş. Bir yanı yaprak döker, bir yanı
karlar, buzlarla örtülüymüş. Bu ağacın altında, şen, Neşeli çocuklar, şarkılar
söyler, oyunlar oynarlarmış. Bir gün, bir kuş gelmiş. Kanatları altın, kuyruğu
gümüşten. Allı, pullu gagasında, allı pullu bir top varmış. Kuş üç defa,
çocukların başucunda dönmüş. Sonra topu çocukların ortasına atmış. Top
zıpladıkça, göğe çıkar. Gökten yıldızlar, yıldızlar yağar. Yerden binbir çiçek
açarmış. Derken, top yuvarlanmaya başlamış. Top yuvarlanmış, çocuklar koşmuş.
Top yuvarlanmış, çocuklar koşmuş. Nihayet, top, büyük bir şatonun önüne gelmiş.
Bir vuruşta kapısını açmış. Çocuklar hep birlikte içeriye dalmış. İçeride kırk
kapı varmış. Hangi kapıyı açsan kırk kapı açılırmış. Her oda ayrı renkle
döşenmiş. İçeride, kimler yokmuş kimler? Keloğlanla anası, Pamuk Prenses, Yedi
Cüceler, Hain Kurt, Kırmızı Şapkalı Kız, büyük devler, canavarlar, prensler,
prensesler, zorba krallar, cadılar, çocuklar, üvey analar, fakirler, zenginler,
akıllılar, ahmaklar... Saydığım sayamadığım, bildiğim, bilemediğim, daha kimler
kimler... Her kapıdan bir masal çıkarmış. Bu Kapıların birinden, bir masal da
bize çıkmış. (Kavruk ve Yardımcı,2012: 324,25)
ALİŞ
VE FADİK *
Bir varmış, bir yokmuş. Allah’ın kulu çokmuş.
Manisa’dan Tire’den şimdi geçti buradan, sen anasına ben kızına sarı inek pişti
geldi düşüyken, oturdum dedim, kibar oğlu kibarım. Böylece gelin masalımıza
başlayalım. (Kavruk ve Yardımcı,2012:348)
AĞCAEYUB'ÜNEN KARACAEYÜB'ÜN HÜNERİ*
Bir varmış, bir yokmuş. Allah'ın
kulu darıdan çokmuş. Çok söylemesi günahmış. (Kavruk ve Yardımcı,2012:368)
ŞEYTAN’IN
OYUNU *
Bir varmış,
bir yokmuş. Allah’ın deli kulları çokmuş. Deli deli tepeli. Kulakları
küpeli. Mintanı var, çerden çöpten. İlikleri karpuz kabuğundan. Düğmeleri
turptan. Turp dedin de aklıma iki adam geldi. Biri zayıf, biri şişman. Sırat
köprüsü mü desem? Ecel köprüsü mü desem? Ne desem? Yalan mı desem? O yalan, bu
yalan, ağzın burnun yok mu, sen de yalan. Neyse uzatmayalım, masala su
katmayalım. Bir varmış. Bir yokmuş. (Kavruk ve Yardımcı,2012:383)
YARIMCA*
Bir varmış, bir yokmuş, Allah'ın
kulu çokmuş. Çok söylemesi günah,az söylemesi sevapmış. (Kavruk
ve Yardımcı,2012:385)
ÇİLELİ
KIZ *
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; deve berber
iken, horoz tellar iken; hamamcının tası yok, oduncunun baltası yok, çarşıya
vardım, bir tazı geziyor, boynunda halkası yok. Biraz daha gittim. Bir kadın
geziyor, peştamalının ortası yok. Eğildim, baktım; eyvah, onun da kocası yok. Baktım,
tütünüm tükenmiş; tütün alayım dedim tütün, çarşı yandı büsbütün. Dumanı direk
direk oldu minare gibi, o yalan, bu yalan; fare yuttu bir yılan. Pireye vurdum
palanı, yedi yerinden çektim kolanı. Ağalar ben söylemedim mi bu yalanı? Hikâyedir
adı, söylemekle çıkar tadı. Bu hikâyeyi dinlemeyenin anasını sevsin kör kadı.
(Kavruk ve Yardımcı,2012:403)
KAYNAKÇA
OĞUZ, M. Öcal(2011); Türk Halk Edebiyatı El Kitabı,
Ankara: Grafiker Yayınları.
KAVRUK, Hasan; YARDIMCI, Mehmet(2012); Anadolu
Masalları Gerçekleşen Rüya, Malatya: İnönü Üniversitesi Yayınları.
Yorumlar
Yorum Gönder