MÜNACAT ŞİİRİNİN ÇEVİRİSİ
MÜNACAT
Hak-teâlâ azamet âleminin pâdişehi
Lâ-mekândır olamaz devletinin taht-gehi
Hak-teâlâ:
Allah.
Azamet:
büyüklük, ululuk.
Lâ:
olumsuzluk eki.
Taht-gehi:
taht yeri.
Allah büyüklük aleminin padişahı, mekansızdır, devletinin olmaz taht yeri.
Allah büyüklük aleminin padişahı, mekansızdır, devletinin olmaz taht yeri.
Hâsdır zât-ı ilâhisine mülk-i ezelî
Bî-hudûd anda olan kevkebe-i lemyezelî
Zât-ı
ilâhisine: ilahi zatına, kendisine.
Ezelî:
başlangıcı, öncesi olmayan.
Mülk-i: mülk.
Bî: olumsuzluk
eki.
Hudûd: sınır,
uç, bucak.
Kevkeb:
yıldız.
Lemyezelî:
bakilik, kalıcılık.
Başlangıcı olmayan mülk Allah’ın kendisine (ilahi zatına) hastır. Onda sınırsız olan kalıcılık gösterisidir.
Başlangıcı olmayan mülk Allah’ın kendisine (ilahi zatına) hastır. Onda sınırsız olan kalıcılık gösterisidir.
Eser-i hikmetidir yerle göğün bünyâdı
Dolu boş cümle yed-i kudretinin îcâbı
Bünyâdı:
asıl (esas) temel, yapı.
Yed-i
kudretinin: kudret elinin.
Eser-i hikmetidir: hikmet eseri.
Eser-i hikmetidir: hikmet eseri.
Yerle göğün yapısı hikmet (sebebinin) eseridir. Dolu, boş, hepsi kudret elinin icadı(dır).
İzzet ü şânını takdîs kılar cümle melek
Eğilir secde eder pîş-i celâlinde felek
İzzet:
yücelik, ululuk, değer, kıymet.
İzzet ü
şânını: yücelik şanı.
Takdîs:
kutsallaştırma, ululama, kutsal tutma, kutsal bilme.
Celâlinde:
büyüklük, ululuk.
Pîş: ön,
ileri.
Pîş-i
celâlinde: büyüklüğünün önünde.
Bütün melekler yücelik ve şanını kutsal tutar. Felek büyüklüğünün önünde eğilir, secde eder.
Emri vech üzre yer eyler gece
gündüz hareket
Değişir tâzelenir mevsim-i feyz ü bereket
Değişir tâzelenir mevsim-i feyz ü bereket
Vech: yer,
basılan yer, toprak.
Mevsim-i
feyz ü bereket: feyiz ve bereketli mevsim.
Yer onun emri üzerine gece gündüz hareket eder. Feyiz ve bereketli mevsimi değişir tazelenir.
Yer onun emri üzerine gece gündüz hareket eder. Feyiz ve bereketli mevsimi değişir tazelenir.
Pertev-i rahmetinin lem’asıdır ayla güneş
Tâb-ı hışmından alır alsa cehennem âteş
Pertev: ışık.
Pertev-i
rahmetinin: rahmet ışığı.
Lem’a:
parlayış, prıltı.
Tâb: parlayan,
parlatan, aydınlatan.
Hışm:
kızgınlık, öfke.
Ayla güneş onun rahmetinin ışığının parlayıcısıdır. Cehennem ateş alsa kızgınlığının parıltısındandır.
Şerer-i heybet-i ulviyyesidir yıldızlar
Anların şu’lesi gök kubbesini yaldızlar
Şerer:
kıvılcım.
Heybet: korku
ile saygı duygularını birden uyandıran hal veya gösteriş.
Şerer-i
heybet-i ulviyye: korku ile saygı duygularını birden uyandıran
yüce hal.
şu’le: alev,
ateş alevi, parıltı.
Yıldızlar; korku ile saygı duygularını birden uyandıran yüce halin kıvılcımlarıdır. Onların parıltısı gök kubbesini yaldızlar.
Kimi sâbit kimi seyyâr be-takdir-i kadîr
Tanrı'nın varlığına her biri bürhân-ı münîr
Takdir-i kadîr:
Allah’ın takdiri.
Bürhân:
kanıt, delil, ispat.
Münîr:
nurlandıran, ışık veren, parlak.
Bürhân-ı
münîr: ışık veren kanıt.
Tükenmez kudretin sahibi Allah’ın takdiriyle kimi sabit, kimi gezgin her biri Allah’ın varlığına ışık veren kanıt(tır).
Varlığın bilme ne hacet küre-i âlem ile
Yeter isbâtına halk ettiği bir zerre bile
Küre-i âlem:
yuvarlak alem (dünya).
Hacet:
ihtiyaç, lüzum, gereklilik, muhtaçlık.
Dünya ile varlığını bilmeye ne ihtiyaç var. Yarattığı bir zerre bile ısbatına yeter.
Göremez zâtını mahlûkunun âdî nazarı
Hisseder nûrunu ammâ ki basîret basarı
Dünya ile varlığını bilmeye ne ihtiyaç var. Yarattığı bir zerre bile ısbatına yeter.
Göremez zâtını mahlûkunun âdî nazarı
Hisseder nûrunu ammâ ki basîret basarı
Zât: kendi ile
ilgili, kendine ait, sahip.
Mahlûk:
yaratılmış, Allah'ın yarattıkları.
Nazar:bakma,
bakış, göz atma.
Basîret: önden
görüş, seziş.
Basarı: göz,
görme.
Basîret
basarı: gözün sezişi.
Yarattıklarının değersiz bakışları kendisini göremez. Ama gözün sezişi onun nurunu hisseder.
Vahdet-i zâtına aklımca şahâdet lazım
Cân ü gönlümle münâcât ü ibâdet lazım
Vahdet:
yalnızlık, teklik, birik.
Zât: kendi ile
ilgili, kendine ait, sahip.
Münâcât:
Allah'a dua etme, yalvarma.
Münâcât ü
ibâdet: dua ve ibadet.
Aklımca kendisinin tek olşuna şahadet lazım. Can ve gönlümle dua (yakarış) ve ibadet lazım.
Neş’e-i şevk ile âyâtına tapmak dilerim
Anla var hâlik'ıma gayrı ne yapmak dilerim
Neş’e-i
şevk: keyf neşesi.
Ayâtı:
Kur'an'ın cümleleri, ayet.
Hâlik:
yaradan, yoktan var eden, Allah.
Gayrı: başka.
Keyf neşesi (sevinç) ayetlerini tapmak dilerim. Anla var yaradanıma başka ne yapma dilerim.
Ey şinâsî içimi havf-ı ilâhî dağlar
Sûretim gerçi güler kalb gözüm kan ağlar
Havf: korkma,
korku.
Havf-ı ilâhî:
Allah korkusu.
Ey Şinasi içimi Allah korkusu dağlar. Suretim güler ise de kalb gözüm kan ağlar.
Eder isyânıma gönlümde nedâmet galebe
N’eyleyim yüz bulamam ye's ile afvım talebe
Galebe: galip
gelme, yenme, üstünlük.
Nedâmet:
pişmanlık.
Ye's:ümitsizlik,
elem, keder.
Afv: suçunu
bağışlama, bağışlanma, özür dileme.
Taleb: istek.
Gönlümde isyanıma pişmanlık galip gelir. Neyleyim üzüntü ile bağışlanma istemeğe yüz bulamam.
Ne dedim tövbeler olsun bu da fi'l-i şerdir
Benim özrüm günehimden iki kat bed-terdir
Fi'l-i
şer: kötü iş.
Ne dedim bu da fena iştir tövbeler
olsun. Benim özrüm günahımdan iki kat beterdir.
Nûr-ı rahmet niye güldürmeye rûy-ı siyehim
Tanrı'nın mağfiretinden de büyük mü günehim
Siyeh: siyah,
kara.
Rûy-ı
siyehim: kara yüz.
Niye rahmet nuru kara yüzümü güldürmesin. Günahım Tanrı’nın bağışlamasından da mı büyük.
Bi-nihâye keremi âleme şâmil mi değil
Yoksa âlemde kulu âleme dâhil mi değil
Bi: olumsuzluk
eki.
Nihâye: sonsuz.
Nihâye: sonsuz.
Alem: dünya.
Sonsuz keremi aleme şamil mi değil,
yoksa dünyada kulu dünyaya dahil mi değil.
Kulunun za'fına nisbet çoğ ise noksânı
Ya anın kahrına galib mi değil ihsanı
Çoğ: çok.
Kulunun zaafına karşılık noksanı çok ise, ya onun kahrına ihsanı (lütfu) galib mi değil.
Sehvine oldu sebeb acz-i tabiî kulunun
Hem odur âlem-i mâ’nide şefî'i kulunun
Sehv: yanlış,
yanılma.
Acz:
becerisizlik.
Acz-i tabiî:
doğal beceriksizlik, doğal acizlik.
Alem: dünya,
cihan.
Alem-i mâ’nide:
mana alemi, mana dünyası.
Şefî : bir
suçun bağışlanması için aracılık eden.
Kulunun doğal beceriksizliği
yanlışlığa sebep oldu. Hem kulunun mana aleminde suçun
bağışlanması için aracılık edeni odur.
Beni afveylemeğe fazl-ı ilâhîsi yeter
Sanma hâşâ kerem-i nâ-mütenâhîsi biter
Fazl: fazla,
ziyade, artık, baki, fazlalık, üstünlük, iyilik, fazilet, erdem.
Fazl-ı
ilâhîsi: Allah’ın üstünlüğü.
Hâşâ: asla,
katiyen, hiçbir vakit,Allah göstermesin, uzak olsun.
Mütenâ:
biten, sona eren.
Kerem: asalet,
asillik, soyluluk, cömertlik, el açıklığı, lütuf.
Kerem-i
nâ-mütenâhîsi: sonsuz keremi.
Beni affetmeye Allah’ın üstünlüğü yeter. Asla sanma onun sonsuz keremi biter.
ŞİNASİ
AÇIKLAMASI
1- Allah bütün aleminin padişahıdır. Allah'ın belli bir mekanı yoktur. Çünkü tüm evren onundur.
2- Başlangıcı olmayan bu alemin tamamı onundur. Bu alem sonsuz ve sınırsızdır.
3- Yeryüzü ile gökyüzünün yaratılması Allah'ın eseridir. İçinde hayat belirtisi olan veya olmayan bütün alemleri o yaratmıştır.
4- Bütün melekler Allah'ın yüceliğini ve ululuğunu bilir, kader Allah'ın büyüklüğün önünde eğilir, secde eder.
5- Yeryüzü Allah'ın emri üzerine hareket eder, gece ile gündüz oluşur. Bolluk ve bereket dolu mevsimler değişir ve canlanlanır.
6- Ay ile güneş Allah'ın rahmet ışığının parıltısıdır. Cehennem ateş alırsa Allah'ın kızgınlığınlığından dolayıdır.
7- Yıldızlar, korku ve saygıyla iman duygularının yüce halinin kıvılcımıdır, bu yıldızların ışığı gökyüzünü yaldızlar.
8- Allah'ın isteği ile kimi hareketli kimi hareketsiz varlıkların hepsi Allah'ın varlığının bir kanıtıdır.
9- Allah'ın varlığını bilmek için dünyaya bakmaya ne gerek var, yarattığı bir zerre bile Allah'ın varlığının kanıtlar.
10- Yarattıklarının değersiz bakışları Allah'ı göremez, ancak doğadaki yaratılanları gören Allah'ın varlığını hisseder.
11 - Allah'ın birliğini doğrulamak gerek, tüm içtenliğinle yalvarıp, ibadet etmek gerek.
12- Sevinçle, istekle ayetlerine tapmak isterim. Allah'ıma tapmaktan, dua etmekten başka ne isterim.
13- Ey Şinasi, içimi Allah korkusu sarar, her ne kadar yüzüm gülerse de gönül gözüm kan ağlar.
14- İsyanıma gönlümde pişmanlık ağır gelir; ne yapayım, üzüntü ile bağışlanmamı istemeye yüz bulamam.
15- Ne dedim, tövbeler olsun, bu da bir kötü iştir. Benim özrüm günahımdan iki kat daha beterdir.
16- Allah'ın rahmetinin nuru kara yüzümü neden güldürmesin, benim günahım Allah'ın bağışlama gücünden de mi büyük.
17- Allah'ın sonsuz cömertliği dünyayı kaplamıyor mu, yoksa yaratmış olduğu kullar bu dünyaya dahil değil mi?
18- Kullarının zaaflarına oranla kusurları da çoktur. Allah'ın bağışlama gücü kahrına üstün mü değil?
19- Kulunun yaratılıştan gelen zayıflığı onun hata yapmasına neden oldu. Hem zaten mana aleminde kulun bağışlanmasına aracılık edecek olan da Allah'tır.
20- Beni bağışlamaya Allah'ın üstünlüğü yeter, asla sanma ki onun sonsuz keremi biter.
Şinasi
doğaya ve onun yaratıcısı olan Allah'a hayrandır. Bu şiirinde
de bunu dile getirmiştir. Doğada olan herşeyin, bir yıldızın
bile bir anlamı vardır ve Allah herşeyin yaratıcısıdır. Allah
merhametli ve affedicidir.
Bu
şiir genel anlamda üç madde üzerinde durmaktadır. Allah, doğa
(evren) ve şairin bağışlanma isteği. Allah herşeyin
yaratıcısıdır. Onun belli bir yeri yoktur. Doğadaki herşey onun
eseridir. O bağışlayıcıdır. Doğanın düzeni (gece ile
gündüzün art ardalığı, mevsimlerin oluşması vs.) onun
sayesinde oluşmaktadır. Evrenin var oluşu ve düzenli bir
işleyişinin (devamlılığının) olması Allah'ın var olduğuna
bir kanıttır.
Şinasi
bağışlanma isteği içinde yanıp tutuşmaktadır. Sürekli
Allah'a yalvarır ve onun günahlarını afettmesini ister. Çünkü
Allah'ın sonsuz keremi asla bitmez. Biz ne kadar bağışlanma
istemeye yüz bulamasak ta mana aleminde kulun bağışlanmasına
aracılık edecek olan da Allah'tır. Burada anlatılmak istedeğim
şiir'de bu sözcüklerle anlatılmıştır.
KAYNAKÇA
KAPLAN,
Mehmet; Şiir
Tahlilleri
I, İstanbul 2010
DEVELLİOĞLU,
Ferit; Osmanlıca- Türkçe Ansiklopedik Lügat, Yenişehir, Ankara
2011
Yorumlar
Yorum Gönder