MİLLİ EDEBİYAT AKIMI (1911-1923)
MİLLİ EDEBİYAT AKIMI (1911-1923)
GİRİŞ
Bu çalışmamı genel
lise sınavlarına hazırlanan öğrencilere göre hazırladım. Öncelikle Milli
Edebiyat hakkında genel bir bilgi verip daha sonra Milli Edebiyatın; oluşumu,
özellikleri, akımları, dönemde çıkarılan gazete ve dergileri, dönem
şiiri-hikâyesi-romanı, tiyatrosu, şair ve yazarları hakkında bilgi vermekle
birlikte bu dönemde yazılan birkaç edebi eserin özetini sunmaktayım.
MİLLİ EDEBİYATIN OLUŞUMUNA NEDEN
OLAN SİYASİ VE SOSYAL OLAYLAR
Batı,
orta çağda din topluluğu ile ön plana çıkarken, sanayi devrimi ve üzerine
eklenen Fransız İhtilali ile millet olma bilinci ön plana çıkmıştır. Böylece
batı ümmet birliğini bıraktığında ilim ve sosyal hayatında hürriyetini kazanmış
oldu. Böylece batı kendi tarihine, kökenlerine, dil münasebetlerine, milletine
yöneldi. İşte bu çalışmalar o dönemde çok ses yarattı. Batı kendi tarihini
araştırırken geçmişte ortak tarihi münasebetleri olan devletleri de ele aldı.
Böylece bilim adı altında yapılan çalışmalar gittikçe siyasi bir hal almaya
başladı.
Milli
dönem her ülkeyi, her milleti etkiledi. Her millet kendi vatanını önemsedi.
Vatancılık, milliyetçilik fikri her bir yazarı, bireyi etkiledi. İlk dönemdeki
milliyetçilik toprağa bağlı bir milliyetçiliktir. Vatan, millet, halk bu döneme
damgasını vuran üç kavramdır. Bu dönemde ilk toprak bütünlüğüne dayanan vatan
buna bağlı olarak millet fikri daha sonra ortak dil bütünlüğüne dayanan vatan
buna bağlı olarak millet kavramına dönüşmüştür. Çünkü II. Meşrutiyet ilan
edilmesiyle (1908), Osmanlı devleti içinde yaşayan pek çok ulusların bağımsız
olma istekleri çoğalmışdır. Bulgaristan bağımsız oldu, Grit’in Yunanlılara
verildi, Yemen ve Arnavutluk ayaklandı… böyle bir çok olay birbirini izledi.
Avrupa’nın da kışkırtmasıyla bu olayalar daha da büyüdü çıkan isyanlar ve
milliyetçilik hareketi, Osmanlının dağılması için iyi bir ön ayak haline geldi. Osmanlıcılık ve İslamcılık görüşleri böylece
önemini yitirdi.
Batıcılık
düşüncesi de bu dönemde önemini yitirdi. Bunun sebebi Osmanlı, batıyı taklit
ederken onun sömürgesi haline geldiğini fark etmesiydi. Bütün bu olaylara tepki
olarak Türkçülük ve ya Türk milliyetçiliği düşüncesi önem kazandı. Bu durumlar önce
siyasette ardından milli dillerin araştırılması, halk dili ile yazılmış veyahut
söylenmiş ürünlerin toplanmasıyla edebiyatta Milli Edebiyat akımının doğmasına
yol açtı. Unutulmamalıdır ki milli kimlik; milli dil, edebiyat ve tarihle
oluşur. Milli edebiyat akımının kökleri Tanzimat dönemine kadar gitmektedir. O
dönemdeki edebiyatçılar dil ve tarih çalışmalarını başlatmış ve Türkçülük
akımının doğmasına yol açmıştır. Ayrıca batının edebiyattaki gelişmeleri nasıl
model alınmışsa dildeki faaliyetleri de model alınmıştır. Batının Latincesi ile
doğunun Arapçası karşılaştırılmış, bilimin bu dönemde Latince ile geliştiği
saptanmıştır.
Milli
edebiyatı asıl başlatan olaysa Selanik’te çıkan Genç Kalemler dergisidir. İlk
defa Türk edebiyatında edebiyat ile ilgili gelişmeler İstanbul’dan çıkarılıp
ülkenin başka bir ilinde Selanik’te devam etmekteydi. Bunun sebebi II. Abdülhamit’in
istibdatla yönetiyor oluşu ve aydınların meşrutiyet isteğidir. Böylece
edebiyatçılar İstanbul’da yapamadıklarını Selanik’te gerçekleştiriyorlardı. İstibdat
döneminin sona ermesiyle Ömer Seyfettin, Ali Canip Yöntem ve Ziya Gökalp’in
çıkardığı bu dergi 1911 yılının nisan ayında ilk sayısını basmıştır. Bu ilk
sayıda yer alan Ömer Seyfettin’in (aslında imzasız çıkmıştır) “Yeni Lisan” adlı
yazısı bu edebiyatın adeta bir bildirisidir. Artık 1911’den 1923’e kadar geçen
süreç Milli Edebiyat Dönemi olarak bilinecektir. Genç kalemlerin II. Meşrutiyetin
ilanı ile başlattığı bu dil ve edebiyat hareketi dönemin İstanbul aydınları ile
aralarında sert tartışmaların yaşanmasına da sebep olmuştur.
Bilindiği
üzere yazarlarda diğer insanlar gibi dönemin sosyal ve siyasi olaylarından
etkilenmektedir. Bu nedenle yazarlar her dönemde halkın sesi olmuş, devrin
meselelerinde belli bir rol oynamışlardır. Milli Edebiyatı belli bir tarih
aralığına sığdırmak bir yana dursun Türk edebiyatının en başından beri süre
gelen Halk, Divan, Tanzimat, Servet-i Fünun, Fecr-i Ati’de bi o kadar milli bir
benlikten yola çıkarak oluşturulmuş eserlerle hayat bulmuştur. Hangi dönem
olursa olsun Türk edebiyatı kökenlerini asla unutmamıştır. Ömer Seyfettin ve
arkadaşları Türk edebiyatının önce doğudan sonra batıdan etkilenmesinden dolayı
milli bulmamaktadırlar. Bu nedenle ki Yeni Lisan makalesinde bile bu yöndeki
fikirlerini söylemişlerdir. Öyle ki bu durum sadece bir pencereden bakıldığında
doğrudur. Türk edebiyatı bazen doğuya, bazen de batıya doğru yönelse de asla
benliğini yitirmemiştir. Köklerini yok sayıp direk batının ya da doğunun
edebiyatının alındığı bir dönem asla yaşanmamıştır. Her dönemde Türk örf ve
adetleri, gelenekleri, görenekleri, sanat türleri, edebi türleri… kullanılmaya
devam etmiştir. Unutulmamalıdır ki millilik bir millete ait olan değerler
demektir.
Temelinde
saf bir millet olma anlayışı yatan bu dönem ele alındığında, dildeki sadeleşme
ve yabancı unsurların atılması fikri gayet mantıklı bir çalışmadır. Siyasi
olaylar sonucu imparatorluğa tepki olarak doğan Türk milliyetçiliği, milletin
sadece ama sadece kendisi olma kendisine özgü değerleri taşıma manasına gelir.
Bu yönden bakıldığında bu dönemde sadece Türk milletine ait değer ve yargıların
tartışılması, dile getirilmesi ve edebiyatta da sadece milli unsurlara yer
verilmesi tamamen kabul edilebilir bir doğruluğa sahiptir. Böylece Ömer
Seyfettin ve arkadaşlarının dil hakkındaki görüşleri doğruluğu kabul görmüş
gerçeklerdir. Çünkü milli edebiyatın en temel özelliği taklit değil orijinal
olmasıdır. Milletin kendi görüş ve yargılarından doğmasıdır.
Milli
edebiyatın, bir milletin önceden beri meydana getirdiği edebiyatın tamamının milli
olduğu görüşü ile bir edebiyatın milli olabilmesi için sadece ama sadece (doğu
ve batının etkisinden tamamen sıyrılmış) saf bir dille yazılmış eserlerin
olması gerektiği görüşleri bu dönemde münakaşalara sebep olmuştur. Bu iki
farklı çevrede toplanan edebiyatçıların birbirleriyle münakaşa içine girmeleri,
milli edebiyatın ne olduğu, ne olması gerektiği gibi düşünceleri ortaya
atmaları sayesinde milli edebiyat hakkında etraflıca düşünme, prensiplerini
belirleme ve onu daha iyi ifade etme gibi iyi sonuçlar doğurmuştur. Böylece
milli edebiyat bu münakaşalar sayesinde dikkatleri üzerine çekmiş ve tanınmıştır.
Bu
iki görüşü bir sonuca bağlayacak olursak Milli Edebiyat ne geçmişinden
koparılabilir ne de orijinalliğinden. Bu sebeple iki görüşte kısmen doğrudur.
En doğru şekilde bir yargıya varılmak istenirse Milli Edebiyat, bir milletin
geçmişinden beri süregelen edebiyatındaki kendi orijinalitesidir.
Genel Özellikleri:
Selanik’te çıkmakta
olan Hüsün ve Şiiri dergisi, başyazarı Ali Canip Yöntem’in önerisiyle adını
“Genç Kalemler” olarak değiştirir. Ömer Seyfettin, A.Canip Yöntem’e bir mektup
yazar ve “Edebiyatta, lisanda devrim yapmak” üzere de çağrıda bulunur. Bu çağrı
üç yazarı -Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin, Ali Canip Yöntem- Genç Kalemler
dergisinde birleştirir ve Ömer Seyfettin tarafından “Yeni lisan” başlıklı
makale hazırlanır. Bu makale bir beyanname niteliği taşır.
Bu dönemde bulunan
edebiyatçılar bazen fiilen, bazen de eserleriyle Milli Mücadele’ye destek
olmuşlardır. Bu dönemin en önemli edebi ve tarihi olayı kuşkusuz ki İstiklal
Marşı’nın Mehmet Akif Ersoy tarafından yazılması ve 12 Mart 1921’de meclisçe de
“milli marş” olarak kabulüdür. Bu dönem şair ve yazarlarının büyük bir
çoğunluğu Servet-i Fünun, Fecr-i Ati veya Milli edebiyat dönemlerinde tanınmış
kişilerdir. Bu sanatçılar Cumhuriyet döneminde de eser vermeye devam
edeceklerdir.
·
Milli gelişmenin temelinde milli dil vardır.
·
Dilimiz önce Arapça ve Farsçanın sonra da Fransızcanın etkileriyle
doğallığını yitirmiştir.
·
Konuştuğumuz lisan, İstanbul Türkçesi en doğal dildir. Yazı dilinde de
doğallığın sağlanması için konuşma diliyle yazı dili birleştirilmelidir.
·
Dilimiz de sadece Türkçe kurallar uygulanmalı; yabancı dillerden gelen
gramer kurallarına yer verilmemeli; tamlamalar Arapça, Farsça kurallara göre
değil, Türkçenin kendi kurallarına göre kurulmalıdır. Söylendikleri gibi
yazılmalıdırlar.
·
Halkın benimsediği Arapça-Farsça kökenli sözcükler dilden atılmamalıdır.
Eşanlamlı olan sözcüklerde Türkçe olanı seçilmelidir.
·
Yabancı kökenli sözcükler dilimizde nasıl söyleniyorsa öyle yazılmalıdır.
·
Milli bir edebiyatımız yoktur. Edebiyatımız taklit düzeyini aşamamıştır.
Servet-i Fünuncuların edebiyatı Fransız edebiyatından çalıntıdır.
Akımın İlkeleri:
·
Edebiyat dili halkın konuştuğu Türkçe olmalıdır.
·
Halk şiirindeki biçimlerden, milli kaynaklardan yararlanılmalıdır.
·
Şiirinde aruz yerine hece ölçüsü kullanılmalıdır.
·
Konular yerli hayattan ve Türk tarihinden seçilmeli; edebiyatımız İstanbul
dışına çıkarak Anadolu’ya açılmalı, ülke gerçekleri yansıtılmalıdır.
·
Batı taklitçiliği bırakılmalı, milli konulara değinilmeli. Böylece modern
ve milli bir edebiyat yaratılmalı.
·
Türk kültürü ve tarihi muazzam bir hazinedir. Bu hazine incelenmeli ve
milletimize hatırlatılmalı.
·
Bu dönemin görevi sanat yapmaktan çok ötedir. Milli birliği beraberliği
aşılamaktır.
·
Şiirlerde batıdan alınan şekillerin (sone-terzarima) yanında halk edebiyatı
nazım şekilleri de kullanılmalı.
Milli Edebiyat
Sanatçıları:
Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp, Ali Canip
Yöntem, Mehmet Emin Yurdakul, Fuat Köprülü, Halide Edip, Yakup Kadri, Refik
Halit Karay, Faik Rıfkı Atay, Memduh Şevket Esendal, Ahmet Hikmet Müftüoğlu,
Halide Nusret Zorlutuna…
MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ AKIMLARI
Bu dönemde önem kazanan akımlar Batıcılık, İslamcılık, Osmanlıcılık, Türkçülük’tür. Bu akımların ortak noktası Osmanlı’yı
bulunduğu kötü durumdan kurtarmak, batı karşısında tekrar üstünlüğü sağlamak,
memleket teması etrafına dönen bir edebiyat oluşturmak, Tanzimat’tan bu yana
batı taklitçiliğini eleştirilmek ve alınan örneklerin tamamen kopyalanmayıp
kendi değer ve yargılarımıza göre yorumlayıp edebiyatımıza aktarmak, milli
edebiyatla özüne dönme fikirleridir. 1904 yılında “Üç Tarz-ı Siyaset” başlıklı
yazısıyla ilk defa Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülük terimlerini Yusuf Akçura
kullanmıştır. Bu akımları tek tek inceleyecek olursak;
1)OSMANLICILIK: Osmanlı
devleti içinde yaşayan tüm halkın dil, din, ırk, mezhep ayrımı yapmaksızın tek
bir çatı altında (Osmanlı tebası-osmanlı milleti) toplamak fikridir. Bu fikir
batının desteğini alan azınlıkların isyan etmemeleri için böylece iç
çekişmeleri önlemek ve dış baskıyı azaltmak için öne sürülmüştür. Osmanlıcılık
fikri dış siyasette savunulması gereken bir yol olarak görülmüştür. Osmanlı
devletinde yaşayan tüm halk hukuken eşittir. Aynı hürriyete sahiptir. Bu
düşünce ile meşrutiyet ilan edilmiş, meclis kurulmuş, anayasa hazırlanmıştır.
Böylece ilk anayasa ile hukuki eşitlik, ilk meclis ile siyasi eşitlik
sağlanmıştır. Bu fikir akımı milliyetçilik akımına karşı ortaya çıkmıştır.
Zamanla azınlıkların bağımsızlıklarını kazanması sonucu bu akım önemini
yitirmiştir.
2)BATICILIK: Tanzimat döneminde devleti modernleştirmek
ve geri planda kalmasını önemek için ortaya çıkan fikir akımıdır. Kaynağını batıdan alır. Bu görüşe
göre aydın kesimin batıyı tamamen anlaması gerekmektedir. Sorun gördükleri olay
Osmanlının tam olarak batılaşamamasıdır. Bu hareketin ilk önderleri padişah ve
sadrazamlar gibi saray kesimidir. Tanzimat döneminde Namık Kemal, Şinasi ve
Ziya Paşa edebiyatla batının gelişmişliğini örnek almışlardır. Onlar için tüm
milletlerin gelecekte aydınlığa kavuşması için batının bilimini, edebiyatını,
gelişmişliğini örnek almak gerekmektedir. Daha sonra I. Meşrutiyet döneminde
bunu Jön Türkler ’de bu yolu takip etmiştir. İslam geleneklerinin yanlış
anlaşılmasından kaynaklanan sorunların (tek eşlilik problemi, kıyafette
modernleşememe, şapka yerine fes giyimi, gelişmiş milletlerin kullandığı alfabe
yerine Arap harflerinin kullanılması, medreselerin modernleşememesi ve
öğrencilerin çoğunlukla erkek olması…) çözümüne yönelik fikirler savunulmuştur.
Bazı savunucular bu görüş ile tamamen batının her türlü ürününü elde etmek
isterken, bazı savunucular ise sadece teknolojisini alınmanın yeterli olduğunu
savunmuştur.
Önemli
Temsilcileri: Abdullah Cevdet, Tevfik Fikret, Celal Nuri…
3)İSLAMCILIK: Osmanlı
devletinin kuruluşundan beri etkisini göstermiştir. Duraklama ve çöküş
döneminde etkisi zayıflamıştır. 19. Yüzyılda devletin bütünlüğünü
korumak bir arada tutmak amacıyla önem kazanmıştır. Önceleri siyasi düşünce
olarak, sonra edebiyatçılar ve düşünürler tarafından ortaya koyulmuştur. Amacı;
devletin içinde yaşayan farklı ırklardan Müslümanları birleştirmek bir arada
tutmak, Hıristiyan birliğinin karşısında bir güç unsuru haline getirmektir.
Müslüman teba ile gayri Müslüman tebayı da bir arada tutmayı amaçlamıştır.
Böylece aynı dine mensup olan kişilerin ırk çatışmalarına girmeleri ve bu
ırkların devletten kopmalarına engel olmuş olacaktır. Bu bakıma akım II.
Abdülhamit tarafından desteklenmiştir. Bu akım batının gelişmişliğini kabul
eder. Fakat devletin bu kadar geri planda kalması İslam dininden
kaynaklanmamaktadır. Çünkü İslam dini bilime ve yeniliğe önem vermektedir.
İslam geri kafalı, bağnaz bir din değildir. Çalışkanlığa ve yeniliğe açıktır.
Batının fen biliminin alınması gerektiğini savunmuşlardır. Fakat batı ahlak ve
manevi yönden İslam’dan aşağıdır. Bu yüzden taklit etmemek en doğrusudur
görüşünü savunmuştur.
Önemli
Temsilcileri: Mehmet Akif Ersoy, M. Şemsettin
Günaltay, Sait Halim Paşa, Cevdet Paşa, Şeyhülislam Musa Kazım Efendi, Hacı
Zihni Efendi, Eşref Edip…
4)TÜRKÇÜLÜK:
Bu düşünce diğer düşüncelere göre daha
geç başlamış, özellikle Milli Mücadele döneminde ve Cumhuriyetin ilk yıllarında
önemli bir konuma gelmiştir. Tanzimat döneminde bu alanla ilgili çalışmalara
başlanmış, zaman içinde kitaplar, mecmualar, dernekler, dergiler (Kamus-ı
Türki, Şecere-i Türki, Türk Derneği, Türk Ocağı, Halka Doğru, Yeni Mecmua, Türk
Sözü, Genç Kalemler…) ile desteklenmiş, II. Meşrutiyet yıllarında da önemini
korumuştur. Bu akıma göre devlet; dili, dini, soyu ve ülküsü aynı olan
kişilerin bir arada bulunmasıyla ayakta kalabilir. Ekonominin düzelmesi için
milli bir politika izlenilmeli, kapitülasyonlar kaldırılmalıdır. Bu akım önceleri tarih ve edebiyatla başlasa
da zamanla siyasi boyutta da sesini duyurmuştur. Milli edebiyatın tamamında
Türkçülük fikri hakim olmuştur. Yeni Lisan makalesinde de belirtildiği gibi
edebiyat dilinin milli bir dil olması, dilimizdeki Arapça ve Farsça sözcüklerin
atılması, sade ve saf Türkçe kullanımı… gibi görüşler Türkçülük akımının
etkisindendir. Ayrıca bu dönemin belirlediği siyasette açıktır ki bu akımdan
etkilenmiştir.
Önemli
Temsilcileri: Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp,
Mehmet Emin Yurdakul, Ali Canip, Hamdullah Suphi…
MİLLİ EDEBİYATIN GELİŞMESİNİ SAĞLAYAN DERGİ VE
GAZETELER
1.
Çocuk Bahçesi
(1905):
Servet-i Fünun dergisi kapatılınca İstanbul’da yaşayan edebiyatçılar Selanik’te
Çocuk Bahçesi dergisini çıkarırlar. Mehmet Emin Yurdakul’un bu dergide sade
dille ve hece ölçüsüyle yazdığı şiirleri bulunmaktadır. Aynı zamanda Tevfik
Fikret Hüseyin Cahit, Faik Ali, Ali
Ulvi, Raif Necdet ve Rıza Tevfik’in de yazıları bulunmaktadır. ilk sayısında bulunan “İfade-i Mahsusa”
adlı yazıda okul dersleriyle yorulan öğrencilerin başka şeylerle de meşgul
olması gerektiği söylenir. Yorulan
öğrencilerin bilgilerinin kalıcılığının artması ve yeni şeyler üretmesi için
bir bahçede gezilip, farklı çiçeklerle ilgilenilmesiyle dinlenme, rahatlama ve
daha verimli bir hale gelme anlatılmıştır. Tanzimat’tan beri süre gelen
hece-aruz vezni tartışması burada bir kez daha gündeme gelmiştir. Bu dergi hece
vezninin ve sade Türkçenin galibiyetiyle devlet tarafından kapatılmıştır.
2.
Bahçe: Çocuk Bahçesi
dergisi daha sonraki yıllarda adını değiştirip sadece “Bahçe” adı ile yayın
hayatını sürdürmüştür.
3.
Hüsn ve Şiir: On dört sayı
çıkmıştır. İlk dokuz sayısı “Hüsn ve Şiir” sonraki altı sayısı “Genç Kalemler”
dergisinin birinci cildini oluşturmaktadır.
4.
Genç Kalemler
(1911): “Genç
Kalemler” dergisinin ikinci cildini oluşturmaktadır. İlk sayısında “Yeni Lisan”
adı altında imzasız bir yazı (daha sonra Ömer Seyfettin tarafından yazıldığı
anlaşılır) yayınlanmıştır. Bu yazıda milli bir dilin ve milli bir edebiyattın
varlığından söz edilmiştir. Ziya Gökalp, Hamdullah Suphi, Faik Ali, Celal
Sahir… dergide ki diğer çalışanlardır. Dergi on beş günde bir çıkmıştır. Ali
Canip iyi bir tenkitçi, Ömer Seyfettin’in dil ile ilgili bilgileri estetik
temelli, Ziya Gökalp iyi bir sosyolog olarak bu dil ile ilgili yazıyı (Yeni
Lisan) yayınladılar. İlk başta çok fazla yazar kadrosuna sahip olmadığından ve
İstanbul’da ki mecmualarla boy ölçüşebilmeleri için yarı kendi adları ile yarı
takma adlar ile yazılar yayınlandı. Bazen dergiye hareket gelmesi amacıyla
kendileri ve takma adlarıyla bazen de dergi içindeki edebiyatçılar arasında bir
konu tartışılmış, böylece edebiyatçılar şiirlerini nesnel bir biçimde
değerlendirmşlerdir. Bu edebiyatçılar kendi şiirleri ile Servet-i Fünun
döneminden seçtikleri şiirleri yan yana basıp bu iki şiiri karşılaştırarak
okuyucuya kendi düşüncelerini savunmuşlardır.
5.
Türk Derneği
(1909): Yusuf
Akçura, Necip Asım, Rıza Tevfik kurucularındandır. Mehmet Emin, Hüseyin Cahit,
Ahmet Ağaoğlu, Fuat Köprülü yazar kadrosundandır.
6.
Türk Yurdu
(1911): Yusuf
Akçura, Ahmet Hikmet (Müftüoğlu) ve Ahmet Ağaoğlu kurdu. Türkçülük düşüncesini
savundu.
7.
Halka Doğru
(1913): Haftalık
çıkardı. Celal Sahir (Erozan) dergiyi yürütürdü.
8.
Türk Sözü
(1914): Haftalık
çıkardı. Celal Sahir (Erozan) dergiyi yürütürdü. Başyazarı Ömer Seyfettin’dir.
9.
Yeni Mecmua
(1917): İttihat
ve Terakki tarafından Ziya Gökalp yönetiminde çıkardı. Yahya Kemal, Yakup
Kadri, Refik Halit gibi yazar kadrosuna sahipti.
10.
Şairler Derneği
(1917): Orhan
Seyfi, Hasan Zeki, Hakkı Tahsin, Safi Necip, Salih Zeki, Selahattin Enis, Ömer
Seyfettin, Faruk Nafiz, Yahya Saim, Yusuf Ziya derneğin üyeleridir. Dergi Yeni
Lisan izinden gitmiştir. Bu kadroda bulunanların bazıları daha sonra Beş
Hececiler adı altında toplanacak olmaları bakımından önemlidir.
11.
Dergâh (1921): Mustafa Nihat
(Özön) tarafından çıkarılıp, Yahya Kemal, Ahmet Haşim, Yakup Kadri, Falih
Rıfkı, Ahmet Kutsi (Tecer), Nurullah Ataç, Ahmet Hamdi (Tanpınar), Abdülhak
Şinasi (Hisar) yazar kadrosundandır. Başyazarı Yahya Kemal’di.
MİLLİ EDEBİYAT
DÖNEMİNDE ŞİİR
Bu
dönemde Milli edebiyat akımını benimseyen sanatçıların yanında bu akımın
dışında kalan sanatçılar da bulunmaktadır. Bu dönemde şiirler hece ve aruz
ölçüsüyle yazılsa da hece ölçüsü daha ağır basmıştır. (Mehmet Akif Ersoy ve
Yahya Kemal Beyatlı dışında neredeyse hepsi hece ölçüsünü kullanmıştır.) Yarım,
tam ve zengin uyak çokça kullanılmıştır. Dörtlüklerle şiirler yazılmıştır. Bu
dönemde edebiyat tarihi incelememeleri yapılmasıyla destan denemeleri tarzında
şiirler kaleme alınmıştır. Bu dönem şiiri üç kolda gelişmiştir;
1.
Sade Dil ve Hece
Ölçüsüyle Yazanlar:
Milli edebiyatın bütün ilkelerine bağlı kalıp, sade bir dille ve hece ölçüsüyle
şiirler yazmışlardır. Epik ve didaktik ürün vermeye çalışmışlardır. Toplumsal
konular işlenmiştir. Mehmet Emin Yurdakul, Ziya Gökalp, Beş Hececiler bu
gurupta yer alırlar.
2.
Saf (öz) Şiir
Anlayışını Benimseyenler: Bu şiiri benimseyenler şiirin didaktik yönünü bir
kenara bırakıp bir şeyi öğretmeyi değil musiki ve estetiği ele alıp bireysel
duyguları ön plana çıkarmayı amaçlar. Saf şiir hissi temel alır. Bu görüş ilk
kez sembolist akıma bağlı olan Paul Valery ve Stephan Mallerme gibi
edebiyatçılar tarafında batıda ortaya çıkmıştır. Bu bakıma batıyı örnek almaya
devam ederler. Bu dönemde de Türk edebiyatında Ahmet Haşim ve Yahya Kemal
Beyatlı bu gurupta yer almışlardır.
3.
Halkın Değer ve
Yargılarına Göre Şiir Yazanlar: Bu dönemde halkı yansıtan manzum
hikayelerde yazılmıştır. Konular tamamen halkın yaşantısından alınırlar.
Şiirlerde sokak dili (bazen argo) kullanılmıştır. Mehmet Akif Ersoy bu gurupta
yer almış, İslamcılığı ön planda tutarak aruzla yazmayı tercih etmiştir.
MİLLİ EDEBİYAT
DÖNEMİNDE HİKAYE VE ROMAN
·
Hayata
ve sosyal sorunlara yönelmişlerdir.
·
Sade,
konuşma dili ile eser verilmiştir.
·
Milliyetçilik
gibi siyasi bir ideoloji temelli yazılmıştır.
·
Her
türlü olay ve sorun konu olarak işlemiş, konu çeşidi artmıştır.
·
Realizm
akımının etkileri görülür.
·
Teknik
bakımdan çok başarılı eserler verilmiştir.
·
Konu
İstanbul’un dışına çıkmış, Anadolu’nun tüm coğrafyası ve insanıyla ele
alınmıştır.
·
Türk
tarihi yani Milli Mücadele ile ilgili konular ayrıca bir öneme sahiptir.
·
Bazı
yazarlar bireysellikten toplumsallığa ulaşmayı hedeflemişlerdir. Bu nedenle ruh
çözümlemesi yolunu denemişlerdir.
·
Bu
dönemdeki edebiyatçılarımız, Tanzimat döneminden başlayarak üç nesil boyunca
edebiyatın izlediği yolu ve bu yol boyunca oluşan değişiklikleri göz önüne alıp
tahlil etmişlerdir. Sosyal hayatın meselelerini geniş bir yelpazeden ve çeşitli
yönlerden ele aldıkları görülür.
·
Bu
dönemin hikâye ve romancılarını şöyle bir sıralayacak olursak; Ömer Seyfettin,
Refik Halit, Halide Edip, Ahmet Hikmet, Yakup Kadri, Reşat Nuri, Aka Gündüz,
Halide Nusret… bulunmaktadır.
MİLLİ EDEBİYAT
DÖNEMİNDE TİYATRO
·
Tanzimat’tan
buyana süre gelen tiyatro bu dönemde tekrardan can bulmuştur.
·
Özel
ve resmi tiyatroların kurulması için harekete geçilmiştir. İstanbul’da belediye
başkanının da desteğiyle Darülbedayi adı altında ilk resmi şehir tiyatrosu
kurulmuştur. O dönemde Paris’teki Odeon Tiyatrosu müdürü (aynı zamanda kendisi
bir Fransız aktördür) Pierre Antoine İstanbul’a davet edilmiş ve bu çalışma
için yardımı istenmiştir.
·
Kurulan
bu tiyatro binası aktörlüğü meslek olarak düşünen sanatçılara, müzikli tiyatro
eserlerinin oynanması amacıyla müziği meslek olarak düşünenlere ve de ileride
oluşacak Türk operasının temellerini oluşturmak amacıyla okul özelliği
kazanmıştır.
·
Bu
okul hem tiyatro hem de müzik (Darülelhan) olmak üzere iki koldan çalışmalarına
başlamıştır.
·
Gerekli
öğretim kadrosuyla işe başlanıp, ciddi bir sınav disipliniyle öğrenciler
seçilerek alınmıştır.
·
I.
Dünya Savaşı nedeniyle (Fransa Türkiye’ye savaş açtı) Pierre Antoine ülkesine
geri dönmüştür. Savaş döneminde asker sıkıntısı yüzünden gerek öğretmen kadrosu
gerek se öğrenciler savaşa asker olarak alınmış, böylece tiyatronun ilk perdesi
20 Ocak 1916’da Hüseyin Suad’ın Çürük Temel adaptasyonuyla açılmıştır.
·
Cumhuriyet’in
ilanından sonra İstanbul Şehir Tiyatrosu kurulana kadar varlığını sürdürmüştür.
·
Bu
tiyatro ile Türk tiyatro yazarlarını yerli piyes yazmaya teşvik edilmiştir.
·
Halkın
tiyatroya olan ilgisinin artması için piyesler komedi ağırlıklı, vodvil tarzındadır.
·
Komedi
tarzı yazılan metinlerde tiyatro alanına canlılık kazandırmıştır. Bu dönemde
bir diğer önemli olan özellik ise yazarların genelde şair olmasından
kaynaklanan manzum dram tarzı eser verilmiş olmasıdır.
·
Bu
dönemde sadece tiyatro ile uğraşan sanatçılarımız; İbnürrefik Ahmed Nuri ve
Müsahib-zade Celal’dir.
·
Diğer
sanatçılarımızdan bazıları ise; Aka Gündüz (Muhterem Katil, Yarım Türkler,
Beyaz Kahraman, Mavi Yıldırım…), Reşad Nuri (Hançer, Eski Rüya, Taş Parçası,
Felaket Karşısında, Göz Dağı, Eski Borç, Tanrıdağı Ziyafeti, Yaprak Dökümü,
Eski Şarkı…), Halid Fahri (İlk Şair, Sönen Kandiller, On Yılın Destanı, Bir
Dolaptır dönüyor…), Yusuf Ziya (Kördüğüm, Latife, Eski Mektup, Nikâhta Keramet,
Şüphe…), Faruk Nafiz (Canavar, Akın, Kahraman, Ateş…), Midhat Cemal (Kemal,
Yirmi Sekiz Kanun-ı Evvel), Ömer Seyfettin (Mahcupluk İmtihanı), Refik Halid
(Deli), Halide Edib (Kenan Çobanları, Maske ve Ruh), Yakup Kadri (Veda,
Sağanak, Mağara), Necip Fazıl (Tohum, Bir Adam Yaratmak, Künye, Sabır Taşı),
Salih Zeki (Mağara, Hallac-ı Mansur)
MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ YAZAR VE ŞAİRLERİ
ÖMER SEYFETTİN (1884-1920)
·
1911’de Genç Kalemler dergisinde yayınladığı “Yeni lisan” adlı makalesiyle
adını duyurmuş, Ali Canip ve Ziya Gökalp’le birlikte Milli Edebiyat hareketinin
öncülerinden olmuştur.
·
Edebiyata şiirle başlasa da edebiyatımızda hikâyeciliği meslek haline
getiren ilk yazarımızdır. Özellikle kısa hikâye türünün tutunup
yaygınlaşmasını sağlamıştır. Hikâyeleri realisttir. İşlediği konular gerçek
hayattan beslenmiştir.
·
Servet-i Fünun’a tepki olarak tasvir ve ruh çözümlenmesini değil, olayı öne
çıkarmış; Maupassanat tarzı klasik hikâye anlayışının edebiyatımızdaki ilk
başarılı örneklerini vermiştir.
·
Konuşma dilini yazı diline uygulamayı amaçlamış; bütün eserlerini açık, süssüz
bir anlatımla yazmış; kendi söyleyişi ile “edebiyat yapmadan yazmak” istemiştir.
·
Edebiyat yoluyla toplumu düzeltme amacını gütmüş, seçkinlerden çok halka
seslenmiştir.
·
Hikâyelerinde toplumsal mutluluğu bireysel mutluluğa tercih eden insan
tipini öne çıkarmıştır.
·
Bazı hikâyelerinde çocukluk hatıraları ve kahramanlık konusunu işlemiştir.
·
Bazı eserlerinden bahsedecek olursak; Beyaz Lale, Bomba (Balkan Savaşı
sırasındaki olaylar), Başını Vermeyen Şehit, Kütük, Topuz, Ferman, Pembe İncili
Kaftan (Türk tarihinin Kahramanlıkları), Yüz Akı, Üç Nasihat, Kurumuş Ağaçlar
(Anadolu Efsaneleri), Ant, Falaka, Kaşağı (Çocukluk Anıları), Perili Köşk,
Gizli Mabet, Keramet (Halkın yanlış inançları)…
·
Çoğu hikâyesinde mizah havası vardır. Çoğunlukla hikâyeleri birinci şahıs
ağzından yazılmıştır.
·
Karakter yaratmakta zorluk çekmez, bazen sosyal bir hicivle karakterlerini
savurur ayrıca eserlerinde milli şuuru uyandırmayı amaçlardı. Sağlam bir
tekniği vardır.
Eserleri
1.
Gizli Mabet, Bahar ve Kelebekler, İlk Düşen Aşk, Yüksek Ökçeler, Beyaz
Lale, Kahramanlar, Bomba, Diyet, Kaşağı, Falaka… (Hikâye)
2.
Harem, Primo, Türk Çocuğu (Uzun Hikâye)
3.
Ashab-ı Kehfimiz, Efruz Bey, Yalnız Efe (Roman)
4.
Ruzname(Günlük)
ZİYA GÖKALP
(1876-1924)
·
Sanatçı kişiliğinden çok düşünür kimliğiyle tanınmıştır.
·
İttihat ve Terakki’de görev alması dolayısıyla devlet adamlarına, İstanbul
Üniversitesi’nde verdiği sosyoloji dersleriyle de geniş bir kitleye
milliyetçilik prensiplerini aşılamıştır. Böylece milliyetçilik hareketini
desteklemiştir.
·
Türkçülük düşüncesini sistemleştirmiştir. Bu akımın ilkelerini
belirlemiştir.
·
Türkçülük düşüncesi, Turancılık(aşırı milliyetçi), Oğuzculuk aşamalarından
geçtikten sonra Türkiyecilik çizgisinde Atatürk üzerinde de etkili olmuştur.
·
Genç Kalemler dergisinde dil, siyaset ve Turancılık hakkındaki fikirlerini
kaleme almıştır.
·
Türk Yurdu, Yeni Mecmua, Küçük Mecmua gibi birçok basım organında yazıları
yayımlandı. Bu gibi yayın organlarında basılan yazılarında milliyetçi
araştırmalar, milli ekonomi, milli eğitim, sosyoloji gibi milleti ilgilendiren
konuları işledi.
Turancılık: kısaca tüm “Türkler bir
çatı altında toplansın” fikridir. Ziya Gökalp’te “Turan” adlı şiirinde bu fikri
şu şekilde dile getirmiştir. “Vatan ne Türkiye'dir Türklere ne de Türkistan,
vatan büyük ve müebbet bir ülkedir Turan[1]”
·
Şiirlerinin
halk şiiri nazım biçimlerinden yaralanarak hece ölçüsüyle ve yalın bir dille
yazılmıştır.
·
Ulus,
toplum, birlik, dayanışma, ortak dil, kültür, ortak duyarlılık ve bilgi gibi
kavramların bir birlikteliği, bütünlüğü ve millet olma bilincini tamamladığını
düşünmektedir. Bu nedenle eserlerine bu kavramları aşılamıştır.
·
Hem
doğu hem batı bilimlerini öğrenmiştir. Hocası Dr. Yorgi Efendi’nin öğrettiği,
yapılacak olan bir inkılabın asla ama asla bir taklitle olamayacağı ilkesini
hayatı boyunca özümsemiştir.
·
“Kızıl
Elma”, “Yeni Hayat”, “Altın Işık” şiir kitaplarında Türkçülüğü dile getiren
şiirler kaleme almıştır.
·
En
önemli eseri “Türkçülüğün Esaslarında” dilde, ahlakta, estetikte, hukukta,
dinde, siyasette ve felsefede Türkçülüğün hedeflerini göstermiştir.
·
“Türkleşmek-İslamlaşmak-Muasırlaşmak”
adlı kitabında adı geçen kavramlar etrafında bir sentez denemesinde
bulunmuştur.
·
“Türk
Medeniyeti Tarihi” ve “Türk Töresi” adlı kitaplarında eski Türk kültürünü
tanıtmaya çalışmıştır. Özellikle “Türk Medeniyeti Tarihi” adlı eseri ile Türk
toplumunun tarihsel süreç içerisindeki izlediği yolu, gelişimini, bu süreç
boyunca oluşan din bilincini ve devletleşme sürecini ele alması onun bu milli
olma amacını ne denli önemsediğinin bir kanıtıdır.
·
Ona
göre “Türkleşmek–İslamlaşmak-Muasırlaşmak” te belirttiği gibi bu üç kavram (Türkleşmek,
İslamlaşmak ve Muasırlaşmak) arasında hiçbir uyuşmazlık yoktur. Hatta bunlar
birbirlerini bütünler.
Eserleri
1.
Kızıl
Elma, Yeni Hayat, Altın Işık (Şiir),
2.
Türkçülüğün
Esasları, Türkleşmek–İslamlaşmak-Muasırlaşmak, Türk Medeniyeti Tarihi, Türk
Töresi, Malta Mektupları, Makaleler ( Düzyazı)
MEHMET
EMİN YURDAKUL (1869-1944)
·
Milli
edebiyat akımının en önde gelen şairidir. ”Milli Şair” ünvanı ilk kez ona
verilmiştir.
·
Adını
ilk kez 1897 Yunan Harbi dolayısıyla yazdığı “Cenge Giderken” adlı şiir ve “Türkçe Şiirler” kitabı (1900)
ile duyurdu. İstiklal Savaşı’nı şiirleriyle desteklemiştir.
·
Şiirlerini
sade dille ve hece ölçüsüyle yazmış;
ancak canlı halk Türkçesini bulamamış. Yedili-on birli gibi hece
kalıpları yerine on altılı-on dokuzlu kalıpları kullanmıştır. Hece vezninin o
döneme kadar kullanılmamış şekillerini kullanmıştır. Koşma, türkü… gibi halk
biçimlerine bakmayarak sone, terzarima, serbest müstezat gibi biçimlerde
yazmıştır.
·
Şiirinde;
bayrak, yaptığı, milliyetçi, halkçı ve insancıl davalar, sağlam ve yenidir. Bu
bakımdan Türk şiirine yeni temalar katmış sayılır.
·
Halkın
acılarını, dertlerini, sıkıntılarını şiirine yansıtmıştır.
Eserleri
1.
Türkçe
Şiirler, Türk Sazı, Ey Türk Uyan, Cenge Giderken, Tan Sesleri, Zafer Yolunda, İsyan
ve Dua, Aydın Kızları, Mustafa Kemal, Ankara ( Şiir)
2.
Fazilet
ve Asalet, Türk’ün Hukuku, Dante’ye (Nesir)
ALİ
CANİP YÖNTEM (1887-1967)
·
Edebiyata
şiirle başladı. İlk şiirlerini Fecr-i Ati topluluğuna katıldığı dönemde kaleme
aldı.
·
1911’de
Ömer Seyfettin’le birlikte “Genç Kalemler”
dergisini çıkardı; bu derginin başyazarlığını yaparak Milli Edebiyat
akımına öncülük etti.
·
Kısa
bir ürede aruzu bırakıp heceye yöneldi.
·
“Yeni
Lisan” ve “Milli Edebiyat” kavramları etrafında çıkan tartışmalarda yazdığı
yazılarla döneminin ileri gelen bir eleştirmeni oldu.
·
Yazdığı
makalelerini “Milli Edebiyat Meselesi ve Cenap Bey’le Münakaşalarım” adlı
eserinde toplamıştır.
Eserleri
1.
Geçtiğim
Yol ( Şiir)
2.
Milli
Edebiyat Meselesi ve Cenap Bey’le Münakaşalarım (Eleştiri)
3.
Epope
ve Edebi Nevilerle Mesleklere Dair Malumat, Ömer Seyfettin (İnceleme-
Araştırma)
FUAT
KÖPRÜLÜ (1890-1966)
·
Türk
dili tarihi, edebiyatı alanlarındaki bilimsel çalışmalarıyla tanınmış; edebiyat
tarihinin kurucusu olmuştur. Uluslararası üne kavuşmuş bir bilim adamıdır.
Eserleri
1.
Türk
Edebiyatı Tarihi, Türk Edebiyatında Mutasavvıflar, Türk Saz Şairleri
Antolojisi, Divan Edebiyatı Antolojisi…
HAMDULLAH
SUPHİ TANRIÖVER (1885-1966)
·
Fecr-i
Ati topluluğundan ayrılarak Genç Kalemlere katılmış böylece adını Milli
Edebiyatta duyurmuştur.
·
İstanbul’daki
işgalci güçlere karşı düzenlenen mitinglerde ve daha sonra Kurtuluş Savaşı
yıllarında TBMM’de söylev (hitabet) türünün etkili örnekleri olarak gösterilen
konuşmalar yapmıştır.
·
Söylevleri “Doğa Yolu” makaleleri “Günebakan” adlı kitaplarda toplanmıştır.
HALİDE
EDİP ADIVAR (1884-1964)
·
Bu
dönemin tanınmış ilk romancısıdır.
·
Milli
mücadelede faal olarak görev yapması, cepheleri dolaşması, Halide Onbaşı diye
anılması popüler bir sanatçı olmasında etkili olmuştur.
·
Roman
karakterlerini daha çok kadınlar arasından seçer ve onların psikolojilerini, iç
dünyalarını başarıyla yansıtır. Ancak bu karakterler biraz abartılıdır.
·
Dili
yalın; üslubu savruk ve özensizdir.
·
İlk
başlarda Seviye Talip, Handan, Kalp Ağrısı adlı romanlarında aşkı, bireysel
tutkuları, kadın psikolojisini işlemiştir.
·
Daha
sonralarda “Yeni Turan” romanında Ziya Gökalp’ın etkisinde kalarak Türkçülük
ideolojisini ele almıştır.
·
Gözlem
gücü, betimleme ve tahlil etme konusunda oldukça başarılıdır.
·
Aralarında
en ünlü romanı “Sinekli Bakkal” ın da bulunduğu töre romanlarını (Tatarcık,
Sonsuz Panayır, Döner Ayna, Sevda Sokağı Komedyası) sanat yaşamının son
döneminde yazmıştır. Bu romanlarında devirlerin, kuşakların gelenek ve
görenekleri ağır basar.
·
“Ateşten
Gömlek” ve “Vurun Kahpeye”; Kurtuluş Savaşı yıllarını anlatan romanlarıdır. Hatta
Ateşten Gömlek edebiyatımızda bu konuyu işleyen ilk romandır. Ateşten Gömlek’te
bireysel saadetin olabilmesi için önce toplumsal saadet şarttır. Vatanın
müdafaasında cinsiyet ayırt etmeksizin kadın-erkek herkes üzerine düşeni
yapmalıdır fikrini savunur.
·
“Mor
Salkımlı Ev” çocukluk yıllarını, “Türk’ün Ateşle İmtihanı” ise İstiklal Savaşı
yıllarını anlattığı anı kitaplarıdır.
·
“Tatarcık”
İmparatorluktan Cumhuriyete geçerken oluşan eski-yeni çatışmasında kazanan
tarafın yeni olduğunu anlatır.
·
“Sinekli
Bakkal” da konu olarak halk, aydın ve II. Abdülhamit dönemindeki saray çevresi
ayrıca doğu karşısında batının tutumu işlenmiştir.
·
Eserlerindeki
kahramanlar genelde kadın olmakla birlikte, bu kadınlar üstün özelliklere sahip
kişilerdir.
Eserleri
1.
Handan,
Raik’in Annesi, Yeni Turan, Son Eseri, Zeyno’nun Oğlu, Yol Palas Cinayeti,
Akile Hanım Sokağı, Sevda Sokağı Komedyası (Roman)
2.
Kubbede
Kalan Hoş Seda, Dağa Çıkan Kurt (Hikâye)
3.
Kenan
Çobanları, Maske ve Ruh (Tiyatro)
4.
Harap
Mabetler (Mensur Şiir)
REFİK
HALİT KARAY (1888-1965)
·
Önce
fıkraları, sonra hikâyeleri, daha sonra da romanlarıyla tanınmıştır.
·
Tüm
eserlerini canlı bir konuşma diliyle yazmıştır. Eserlerinin en değerli yanı
üslubudur.
·
Güçlü
bir gözlem yeteneği, başarılı tasvirleri vardır.
·
Mizahçılığı,
yergiciliği dikkat çeken diğer bir yöndür. Hiciv en önemli özelliğidir. Kirpi
takma adıyla mizah yazıları yazmıştır. Hayatın gülünç yanlarını ve sosyal
hayattaki yanlışları karikatürize ederek zeki ayrıca nükteli bir biçimde ele
almıştır.
·
“Memleket
Hikâyeleri” ilk hikâye kitabıdır. Olaylar hep Anadolu’da geçer. Maupassant tarzı bir hikâye anlayışı olan
yazarın bu eseri edebiyatımızın İstanbul dışına çıkıp Anadolu’ya yönelmesinde
bir çığır açmıştır.
·
“Gurbet
Hikâyeleri” yurt dışındaki sürgün yaşamının izlenimleriyle yazılmıştır.
·
Romanlarında
Ahmet Mithat ve H. Rahmi Gürpınar gibi okuyucuyu oyalayabilme özelliğine de
önem vermiş; ağır düşüncelere, derin tahlillere giremeden beyaz realizm
denebilecek bir anlayışla yazmıştır.
·
Romanlarını
aşk ve kadın ekseni etrafında gelişen sürükleyici olaylar, egzotik konular
üzerinde kurmuştur.
·
İlk
ve en önemli romanı “İstanbul’un İçyüzü” dür. Anı yöntemiyle yazılan bu roman,
Birinci Dünya Savaşı sırasında ortaya çıkan savaş zenginleri ve onları
destekleyen politikacıları eleştiren bir yergi romanıdır.
Eserleri
1.
Memleket
Hikâyeleri, Gurbet Hikâyeleri (Hikâye)
2.
İstanbul’un
İçyüzü, Yezidin Kızı, Çete, Sürgün, Anahtar, Bu Bizim Hayatımız, Nilgün,
Bugünün Saraylısı, Kadınlar Tekkesi, 2000 Yılın Sevgilisi… (Roman)
3.
Kirpi’nin
Dedikleri, Guguklu Saat, Bir Avuç Saçma, Sakın Aldanma İnanma Kanma, Üç Nesil
Üç Hayat, Bir İçim Su (Anı- Fıkra- Söyleşi)
4.
Deli
(Oyun)
YAKUP
KADRİ KARAOSMANOĞLU (1889-1974)
·
Edebiyata
Fecr-i Ati topluluğunda başlamış; Erenlerin Bağından, Okun Ucundan adlı sanatlı
nesir örneği olan eserlerle ilk ürünlerini vermiş; İstiklal Mücadelesi’ne katılmıştır.
Böylece Edebiyat hayatına Fecr-i ati ile başlayıp Milli Edebiyat ile devam
etmiştir.
·
Fecr-i
Ati topluluğundayken daha çok bireysel sanat yapma anlayışı gütmüş ve mistik
bir hava ile eserlerini okuyucuya sunmuştur. 1916 yılı ile eserlerinde yurt
gerçekleri ve milli duyguları işlediği görülür.
·
Sağlam
bir gözlemcilik ve realist bir yöntemle yazmakla beraber kendi kişiliğini gizlememiştir.
·
Sağlam
bir teknikle yazmıştır. Aşk onun romanlarında her zaman ikinci planda
kalmıştır.
·
Romanlarıyla
Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş yıllarından başlayarak 1952’ye kadar olan
Cumhuriyet Türkiyesi’ne tanıklık etmiş; toplumsal, siyasi tarihimizi
çözümlemeye çalışmıştır.
·
İlk
romanı “Kiralık Konak” ta kuşaklar arasındaki çatışmayı ve Tanzimat’tan Birinci
Dünya Savaşı’na kadar olan kültürel değişimi anlatmıştır. (Başkahraman Hakkı
Celis)
·
“Nur
Baba” romanını Euripides’in Bakkhalar’ından esinlenerek ve tekkedeki
gözlemlerine dayanarak yazmıştır. Ancak yazar, Bektaşiliğin sırlarını
açıklamakla ve onları küçük düşürmekle suçlanmıştır.
·
“Yaban”
adlı romanında İstiklal Mücadelesini ve eleştirel bir bakışla aydın-köylü
çatışmasını yansıtmıştır. (Başkahraman Ahmet Celal)
·
“Sodom
ve Gomore”de mütareke yıllarının İstanbul’u anlatılır. Sodom ve Gomore İncil’e
göre ahlak sapkınlığı yüzünden lanetlenmiş iki ülkedir. (Sami Bey, Leyla,
Necdet)
·
“Ankara”
romanı, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet yıllarında yaşanan değişimlerin eleştirel
bir bakışla anlatıldığı; hem başkent Ankara’nın hem de yeni Türk kadınının
romanıdır. (Selma Hanım)
·
“Panorama”
ise “Ankara” romanının devamı gibidir. Eserde 1923’ten 1950’ye kadar geçen
zamanda Cumhuriyet Türkiye’si kalabalık bir kişi kadrosuyla anlatılmıştır.
(Panorama I, II, III)
Eserleri
1.
Hep O Şarkı (Abdülaziz dönemindeki yaşam ele alınır), Bir Sürgün (II. Abdülhamit
döneminde Paris’e kaçan Jön Türkler ele alınır), Hüküm Gecesi (Roman)
2.
Bir Serencam, Milli Savaş Hikâyeleri (Hikâye)
3.
Zoraki Diplomat, Politikada 45 Yıl, Gençlik ve Edebiyat Hatıraları, Anamın
Kitabı (Anı)
4.
Atatürk, Ahmet Haşim (Monografi)
5.
Ergenekon (Fıkra)
6.
Sağanak, Nirvana (Tiyatro)
REŞAT NURİ GÜLTEKİN (1889-1956)
·
1922’de yayımladığı “Çalıkuşu” romanıyla ünlenmiş; roman, hikâye, tiyatro,
eleştiri, gezi türünde birçok eser vermiştir.
·
Tüm eserlerinin canlı bir konuşma diliyle yazmıştır.
·
Türk romanına Anadolu şehir ve kasabalarının yaşantılarını, insan tiplerini
sokan ilk romancılarımızdandır.
·
Eserlerinde yanlış batılılaşma, batıl inançlar, hayattan yaşam sahneleri
sunulmuştur.
·
Güçlü bir gözlemciliği olan R. Nuri Gültekin’in realizm yönü kuvvetli canlı
bir üslubu vardır. Eserlerinde ayrıca romantizmin etkileri de görülür.
·
Romanlarında yoğun bir yurt ve insan sevgisi, cıvıl cıvıl yaşama sevinci
hissedilir.
·
Kahramanları genellikle cana yakın, dost, insancıl kişilerdir.
·
Yazarın anlatımdaki başarısı, psikolojik tahlillerine de yansımıştır.
·
Çalıkuşu, Dudaktan Kalbe, Akşam Güneşi gibi ilk romanları bireylerin
duygusal ilişkileri üzerinde kurulmuştur. Yeşil Gece, Yaprak Dökümü, Miskinler
Tekkesi, Kızılcık Dalları gibi romanları ise toplumsal sorunları ele alan
romanlardır.
·
Önce piyes olarak yazdığı, sonradan romana dönüştürdüğü eseri Çalı Kuşu,
kahramanı Feride ile genç kızları uzun süre etkilemiş; dil ve anlatımındaki
rahatlıkla, Anadolu gerçeğine yaklaşım tarzıyla daha sonra yazıları birçok
romana örnek olmuştur.
·
Yeşil Gece, tezli bir roman olup yazarın toplumsal sorunları ele aldığı
eserlerin ilkidir. Romanın kahramanı Şahin Bey idealistliği yönünden Çalı
Kuşundaki Feride’ye benzer.
·
Yaprak Dökümü, yazarın toplumsal sorunları ele aldığı romanlarının en
başarılısıdır. Bu eserde “yanlış batılılaşma” teması üzerinde durulur ve emekli
kaymakam Ali Rıza Bey’in Avrupai hayat tarzına özenen kızlarının ve oğlunun
yaşam zorlukları karşısında uğradıkları yıkımlar anlatılır.
Eserleri
2.
Harabelerin Çiçeği, Gizli El, Damga, Bir Kadın Düşmanı, Acımak, Kızılcık
Dalları, Kavak Yelleri, Değirmen (Roman)
3.
Olağan İşler, Sönmüş Yıldızlar, Tanrı Misafiri, Leyla ile Mecnun (Hikâye)
4.
Hançer, Eski Rüya, Taş Parçası, Yaprak Dökümü, Eski Şarkı, Tanrı Dağı
Ziyafeti (Tiyatro)
5.
Anadolu Notları (Gezi)
FALİH RIFKI ATAY
(1893-1971)
·
Sağlam, çekici anlatımı ve duru Türkçesiyle Türk basınının en usta
kalemlerinden olmuş, siyasi konuları işleyen fıkra ve başyazılarıyla öne
çıkmıştır.
·
Karakterlerinin dış görünüşlerini eserlerine çok iyi yansıtırken, iç
dünyalarını yansıtmakta aynı başarıyı gösterememiştir.
·
Gezi, anı, makale, fıkra ve sohbet türlerinde birçok kitap yayınlamıştır.
·
Yaşarken çok yakınında bulunduğu Atatürk’e büyük bir hayranlıkla bağlıdır
ve Atatürk’ü anlattığı birçok yazı yazmıştır. Bunlar arasında Atatürk ile
ilgili anıları anlattığı “Çankaya” en tanınmış eseridir.
·
Gezi edebiyatımızın oluşmasında bu türde yazdığı eserlerle önemli katkıları
olmuştur.
Eserleri
1.
Ateş ve Güneş, Zeytindağı, Çankaya, Batış Yılları, Atatürk’ün Hatırları
(Anı)
2.
Gezerek Gördüklerim, Denizaşırı, Bizim Akdeniz, Tuna Kıyıları, Hint, Yolcu
Defteri, Faşist Roma, Kemalist Tiran… (Gezi)
3.
Pazar Konuşmaları, Atatürkçülük Nedir?, Babanız Atatürk, Bayrak, Roman
(Fıkra-Makale-Deneme)
MEMDUH ŞEVKET ESENDAL (1884-1952)
·
Türk hikâyeciliğinde bir çığır açmış, Çehov tarzı durum hikâyelerini edebiyatımızdaki
ilk başarılı örneklerini vermiştir.
·
Hikâyelerinde iyimserlik, kendi hayat görüşünün bir yansımasıdır.
·
Daha çok orta tabakadan seçtiği hikâye kişileri çok canlıdır.
·
Tüm hikâyelerini konuşma diliyle ve yalın bir üslupla yazmıştır.
·
“Ayaşlı ve Kiracıları” adlı romanı çok ünlüdür. Eser anı biçiminde,
alışılmışın dışında bir teknikle yazılmıştır; belli bir kişinin yaşamını
anlatmak yerine aynı çevredeki birçok kişiyi anlatarak o çevreninin kesitini
verir. Cumhuriyetin ilk yıllarında Ankara’da bir apartman katındaki odaları
kiralayan, eğitimleri, uğraşları, dünya görüşleri farklı insanların
kişiliklerini ve aralarındaki ilişkileri büyük bir ustalıkla
sergilemiştir.
Eserleri
1.
Miras, Ayaş ve Kiracıları, Vassat Bey (Roman)
2.
Otlakçı, Mendil Altında, Temiz Sevgiler, Ev Ona Yakıştı (Hikâye)
BEŞ HECECİLER
Faruk Nafiz Çamlıbel,
Orhan Seyfi Orhon, Halit Fahri Ozansoy, Enis Behiç Koryürek ve Yusuf Ziya
Ortaç’a şiirlerindeki ortak özellikler nedeniyle “Beş Hececiler” adı
verilmiştir. “Hecenin beş şairi” olarak ta anılmışlardır. Cumhuriyet
dönemindeki “milli romantik” açılımın erken öncüleri olan bu şairler, Milli
Edebiyat akımının ilkelerine bağlı, hece ölçüsüyle başarılı örnekler verdikleri
için bu adla anılmışlardır. Halk şiiri geleneğinden yararlanmış, sade Türkçe
ile yazmışlardır. Şiirlerinde konu olarak Anadolu, Anadolu insanı, memleket
sevgisi, yurt güzellikleri, kahramanlık ve yiğitlik işlenmiştir. Ziya Gökalp
tarafından desteklenmişlerdir.
FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL (1898-1973)
·
Beş Hececiler’in milli kaynaklara yöneliş ve şiirin ilkelerine uyum
bakımından en güçlü temsilcisidir.
·
Aruzla yazığı ilk şiirlerini “Şarkın Sultanları” ve “Gönülden Gönüle” adlı
kitaplarında toplamıştır.
·
Heceyle yazdığı ilk şiir kitabı “Dinle Neyden” dir.
·
“Han Duvarları” adlı şiiriyle edebiyatımıza yeni ufuk açmıştır. Bu şiir,
İstanbullu bir şairin Anadolu coğrafyası ve insanlarıyla ilk karşılaşmasının
yarattığı duygu ve heyecanları anlatır.
·
“Sanat” adlı şiiri ise “memleket edebiyatı” nın bildirisi gibidir.
·
Heceyle yazdığı memleket şiirlerini “Çoban Çeşmesi” adlı eserinde
toplamıştır.
Eserleri
1.
Suda Halkalar, Bir Ömür Böyle Geçti, Heyecan ve Sükûn, Tatlı Sert, Zindan
Duvarları, Akıncı Türküleri (Şiir)
2.
Canavar, Akın, Öz Yurt, Kahraman (Manzum Tiyatro)
3.
Yayla Kartalı (Mensur Tiyatro)
4.
Yıldız Yağmuru (Roman)
YUSUF ZİYA ORTAÇ
(1895-1967)
·
Şiirlerini ilk başta aruz ölçüsüyle yazmaya başlamış, Ziya Gökalp’le
tanıştıktan sonra heceye yönelmiştir.
·
Şiirinden çok düzyazıdaki ustalığıyla, gazeteciliğiyle, gülmece, yergi,
nükte türündeki başarısıyla tanınmıştır.
- “Akbaba”
adlı mizah dergisini ölünceye kadar yayımlamıştır. Siyasi mizahın başarılı
örneklerini vermiştir.
- “Bizim
Yokuş” ve “Portreler” de edebiyat ve basın dünyasıyla ilgili anılarını
yazmıştır.
- “Kuş
Cıvıltıları” adlı eserinde çocuklara yönelik yazdığı şiirler
bulunmaktadır.
Eserleri
1.
Akından Akına, Cenk Ufukları, Âşıklar Yolu, Yanardağ… (Şiir)
2.
Binnaz (hece ölçüsü ile yazılmış başarılı bir eserdir), Kördüğüm (Tiyatro)
3.
İsmet İnönü, Göz Ucuyla Avrupa (Biyografi, Gezi)
ENİS BEHİÇ KORYÜREK (1891-1949)
·
Şiirlerini ilk başta aruz ölçüsüyle yazmaya başlamış, Ziya Gökalp’le
tanıştıktan sonra heceye yönelmiştir.
·
Aruzla yazdığı ilk şiirlerinde aşkı anlatmıştır.
·
Kurtuluş Savaşı döneminde milli duygular ve tarihi kahramanlıkları içeren
şiirler yazmıştır.
·
Hece ölçüsü ile yazdığı şiirlerinde çeşitli hece kalıpları üzerinde
çalışmıştır.
·
Özellikle yurt ve ulus sevgisini dile getirdiği “gemiciler” ve “tarihsel
yiğitlikler” le ilgili şiirlerinde diğer şiirlerinden daha başarılıdır.
Eserleri
1.
Miras, Varidat-ı Süleyman, Miras ve Güneşin Ölümü (Şiir)
HALİT FAHRİ OZANSOY
(1891-1971)
- İlk
yıllarında Fecr-i Ati’nin etkisinde kalmıştır. Daha sonra Milli Edebiyat
akımından etkilenerek aruz ölçüsü ile yazmayı bırakmış heceye yönelmiştir.
- Adını
aruzla duyurmuş “Aruza Veda” şiirinden sonra heceyle yazmaya başlamıştır.
- Derin
melankoli ve karamsarlık içeren şiirleri bireysel konular üzerinde durmuştur.
·
Şiirinden başka tiyatro ile de ilgilenmiş; aruzla yazdığı “Baykuş” ve “İlk
Şair” dışındaki oyunlarını heceyle yazmıştır.
Eserleri
1.
Rüya, Cenk Duyguları, Efsaneler, Zakkum, Bulutlara Yakın, Gülistanlar,
Harabeler, Paravan… (Şiir)
2.
Sönen Kandiller, Nedim, On Yılın Destanı, Hayalet… (Tiyatro)
3.
Edebiyatçılar Geçiyor, Edebiyatçılar Çevremde, Eski İstanbul Romanları
(Anı)
ORHAN SEYFİ ORHON (1890-1972)
·
Şiire aruzla başlamış; ilk önce “Fırtına ve Kar” adlı uzun şiiriyle
tanınmış sonra hece ölçüsü ve konuşma diliyle yazdığı “Peri Kızı ile Çoban
Hikâyesi” adlı manzum masalı yazmıştır; “Hecenin Beş Şairi” nden biri olmuştur.
·
Divan edebiyatına bağlı kalıpları hece ölçüsüne uyarlamış; gazele benzer
şiirler yazmıştır.
Eserleri
1.
Gönülden Sesler, O Beyaz Bir Kuştu, Kervan(Şiir)
2.
Asri Kerem, Düğün Gecesi (Gülmece-Yergi)
3.
Dün-Bugün-Yarın, Kulaktan Kulağa (Makale-Fıkra)
MİLLİ EDEBİYAT
DÖNEMİNDE BAĞIMSIZ SANATÇILAR
YAHAYA KEMAL BEYATLI (1884-1958)
·
Çağdaş Batı şiiriyle eski Türk şiirinin birleşimini gerçekleştirerek modern
Türk şiirinin kurucularından olmuştur.
·
Paris’ten ”Mektepten Memlekete” sloganıyla, Batı hayranı bir şair olarak
değil, geçmişimizin bütün kültür ve mirasına sahip çıkan Batılı bir Türk şairi
olarak yurda dönmüş; bu mirasın göz kamaştıran bütün zenginliklerini tarih,
vatan, aşk, musiki, din, tabiat, sonsuzluk gibi kavramların potasında
kaynaştırarak kendi şiir anlayışı içinde bütünleştirmiştir.
·
Heceyi küçümsemeyip hececileri tutmuş; ancak şiir için ölçünün temel bir
nitelik olmayıp bir araç olduğuna inandığı için aruzu kullanmıştır. Heceyle yazdığı
“Ok” şiiri dışında bütün şiirlerinde kullandığı aruzu Türkçeye en başarılı
biçimde uygulayan şair odur.
·
Şiirlerinde sözcükleri özenle seçmiş; yerli yerinde, dile ve biçim
mükemmelliğine önem vererek kullanmıştır. Ahengi ve uyağı önemsemiştir.
·
Nazımı nesirden uzaklaştırmış; şiirle düz yazının birbirinden tamamen
farklı alanlar olduğu düşüncesiyle öz şiir anlayışını savunmuştur.
·
Şiirde müzikaliteye verdiği önemle sembolistlere, ortak dil ve kuralları
kullanarak klasiklere yaklaşır. Ancak, şiirlerindeki lirizm, onu klasiklerden,
anlam açıklığı da sembolistlerden ayırmıştır.
·
Kimi şiirlerinde bir masal dünyası kurması, tarihi ve milli kültüre
bağlanması ise ondaki romantizm etkilerini gösterir. İlk şiirlerinde
benimsediği parnasizmin mükemmeliyetçilik ilkesini bütün şiirlerinde sürdüren
şair, kimilerince neoklasik (yeni klasik) (klasik zevk ve üslubu yeniden canlandırma)
olarak değerlendirilmiştir. Parnasizmin ve neoklasizmin en önemli
temsilcisidir.
·
Toplumsal sorunlar dışında, genellikle lirik şiirler yazmış; aşk, sonsuzluk
özlemi, ölüm gibi temalara yönelmiş; vatanın bir özeti olarak gördüğü
İstanbul’a, büyük bir hayranlık duyduğu Türk uygarlığına, Osmanlı tarihinden
aldığı ilhamla kahramanlık motiflerinde şiirlerinde geniş yer vermiştir.
·
Süleymaniye’de Bayram Sabahı, Açık Deniz, Itri, Akıncı, Mohoç Türküsü, Ok,
Sessiz Gemi, Rintlerin Ölümü, Mehlika Sultan, Kar Musikileri, Endülüste Raks
gibi şiirleri “Kendi Gök Kubbemiz” adlı kitapta toplamıştır.
·
“Eski Şiirin Rüzgârıyla” kitabındaki şiirler tema bakımından “Kendi Gök
Kubbemiz” dekilere benzese de nazım biçimi, dil ve içerik yönünden divan
şiirine benzeyen şiirlerdir.
·
Rubaiye 20. yüzyılda hayat verenlerin başında gelir. “Rubailer” şairin bu
alandaki verilerini toplar.
·
Nesir alanında da başarılı örnekleri vardır. “Eğil Dağlar”, “Aziz
İstanbul”, “Siyasi ve Edebi Portreler”, “Edebiyata Dair”…
·
Hayattayken hiçbir kitabı yayınlanmamıştır. Bu sebeple “esersiz şair”
olarak nitelendirilmiştir. Kendisi öldükten sonra eserleri henüz hayattayken
kendisinin öngördüğü isimler altında basılmıştır.
Eserleri
1.
Mektuplar- Makaleler
3.
Siyasi Hikâyeler
4.
Tarih Muhasebeleri (Nesir)
MEHMET AKİF ERSOY
(1873-1936)
·
II. Meşrutiyet’ten sonra “Safahat” başlığı altında yayınladığı şiir
kitaplarıyla ve İslamcı dünya görüşüyle tanınmış İstiklal Marşı şairimizdir.
- Hakikati
güzelliğe tercih eden sanat anlayışıyla yazdığı şiirlerinde duygu ve
düşüncelerini olduğu kadar, çağının toplumsal yaşamını da yansıtmıştır.
- Dili
zaman zaman Servet-i Fünun diline kaysa da halkın kullandığı sade, canlı,
zengin bir Türkçedir.
- Aruz
veznini Türkçeye (en önemli örneği İstiklal Marşı) başarılı bir şekilde
uygulamıştır. Aruza milli bir kimlik kazandırmıştır. Ancak ahenge fazla
önem vermemiştir.
- Tasvir,
öykülerine, diyalog gibi anlatım tekniklerini kullanmış; Fikret gibi nazımı
nesre yaklaştırmıştır.
- Betimleme
ve öyküleme ustasıdır.
- Fakirlik,
cehalet, ahlaksızlık, taklitçilik, köksüzlük, inançsızlık… şiirlerindeki
başlıca konulardır.
- Şiirlerinde
lirik, epik, didaktik, satirik, hitabet gibi pek çok türün özelliklerinden
yararlanmıştır.
- Ona
göre İslam’ın özünü fenle birleştirmek böylece iyi bir sentez elde etmek
gerekir.
- Safahat
yedi bölümden oluşur; Safahat, Süleymaniye Kürsüsünde (Kitabın kahramanı
Abdürreşit İbrahim Efendi İslam âleminin tenkidini yapar. İslam’ı özüne dönemsi
gerektiğini savunur), Hakkın Sesleri (Balkan Savaşları’nı ele almıştır.
İslam dünyasının uyanması gerektiğini söyler), Fatih Kürsüsünde (Galata
Köprüsü’nden Fatih’e doğru giden iki arkadaşın toplum mesellerinden ve
yaşanan sıkıntılardan bahsettiği konuşmaları yer alır. Hepsinin nedenini
cahilliğe bağlar), Hatırdan (Şairin I. Dünya Savaşı sırasında yaptığı
seyahatin etkilerini yansıtır), Asım (Diyaloglarla oluşmuş manzum bir
hikâyedir. Asım’ın yaşıtlarının cephedeki kahramanlığını anlatır. Asım ve
arkadaşlarının Avrupa’ya ilim ve bilim öğrenmek için gitmeleriyle biter.
Bu eserle M. Akif zirveyi yakalamıştır), Gölgeler (İslam’ın tasavvufi
yönüyle memleket hasretli içerikli şiirleri bulunmaktadır).
- En
sevilen şiirleri; Küfe, Mahalle Kavgası, Meyhane, Seyfi Baba gibi
şiirleridir.
RIZA TEVFİK
BÖLÜKBAŞI (1869-1949)
·
Serveti Fünun’cularla çağdaş olduğu halde üslup, tema ve dil bakımından
onlara katılmamış; aruzla yazdığı ilk şiirlerinden sonra M. Emin Yurdakul’a
yaklaşarak hece ölçüsüne yönelmiştir.
- Tanzimat’tan
sonra gelen şairler arasında hece ölçüsünü en iyi kullanan şairlerden biri
olarak değerlendirilmiştir.
- Halk
şiirinin özellikle tekke şiirinin etkisinde kalarak koşma, nefes, divan
biçimleriyle Bektaşi ozanlarının; Karacaoğlan, Dertli gibi saz şairlerinin
söyleyiş özelliklerinden taklide düşmeden yararlanmıştır.
- Şiirlerini
“Serap-ı Ömrüm” adıyla toplamış; ancak mizah şiirlerini ve taşlamalarını
bu kitaba almamıştır.
AHMET HİKMET MÜFTÜOĞLU (1870-1927)
·
Servet-i Fünun dönemine ait İkdam ve Servet-i Fünun dergilerinde yayımlanan
öykü ve düz yazılarını daha sonra “Haristan ve Gülistan” adlı eserinde
toplamıştır.
·
Milli Edebiyat dönemine ait öykülerini “Çağlayanlar” adlı eserinde
toplamıştır.
·
“Gönül Hanım” adlı eseriyle asıl ününe kavuşmuştur. Bu roman Turancılık
fikrini savunan tezli bir romandır. Yazar bu eserinde romanın kahramanı Mehmet
Tolun ile ödeşmiştir. Eserde romanın kahramanları uzun bir seyahate çıkarlar.
Bu seyahatin amacı Orhun Abidelerini bulmaktır. Böylece Türklerin batı medeniyetine
ulaşabilmesi için yapması gerekenler anlatılır. Bir diğer amaç ise Türk
dünyasını tanıtmaktır.
Eserleri
1.
Gönül
Hanım (Roman)
2.
Haristan
ve Gülistan, Çağlayanlar (Öykü)
MİLLİ EDEBİYAT
DÖNEMİNDE YAZILMIŞ BAZI ESERLERİN ÖZETİ
YABAN- YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU
Ahmet Celal Kurtuluş
Savaşında, Çanakkale Cephesinde savaşmıştır. Savaş sırasında bir kolunu cephede
kaybetmiştir. Hizmet eri olan Mehmet Ali’nin isteği ile onun köyüne gitmiştir.
Hayatında ilk defa Türk köylüsüyle burada karşılaşmıştır. Köyde gördükleri onu
çok şaşırtmıştır. Köy yoksulluk ve cahillik içine kaybolmuştur. Birçok defa
köylüye savaşın sebep olacağı kayıpları anlatmaya çalışır; Köylüler hiçbir
zaman ona inanmaz, onu ''yaban'' diye lakaplandırır. Öyle ki şehirden gelen her
aydın, onlar için bir ''yaban'' dır. Kurtuluş Savaşı alevlenmiştir. Köylüler
Ahmet Celal’in anlatmaya çalıştığı gerçekler ile karşı karşıya kalmıştır.
Yunanlılar onların köyüne de girmiştir. Ahmet Celal, kargaşadan yararlanıp
Emine ile kaçıp kurtulmayı planlamıştır. Fakat düşman askerleri tarafından yaralanınca
işler planladığı gibi gitmemeye başlayacaktır. Emine ile yeni gün doğana kadar
köy mezarlığında saklanmak zorunda kalacaklardır. Ahmet Celal tüm yaşadıklarını
yazdığı bu defteri Emine'ye bırakıp bilinmeyene doğru yol alacaktır.
KİRALIK KONAK- YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU
Naim Efendi çalışmalarıyla nazırlık görevine kadar
yükselmiştir. Ailesinden gelen bir servete ve tutumlu bir tavıra sahiptir.
Çocukluğundan bu yana Osmanlının örf ve adetiyle yetişmiş bir beyefendidir. Hanımı
öldüğü için konakta kızı, torunu ve damadı ile birlikte yaşamaktadır. Kızı
Sakine Hanım her ne kadar annesinin yerine geçede hiçbir yönü ile annesine
benzemiyordu. Damadı Servet Bey Kazasker ailesinin çocuğu olmasına rağmen özenti
batılı yaşam tarzını benimsemiştir. Damadı çocuklarının da bu şekilde
yetiştirir. Torunu olan Seniha Servet-i Fünun akımına ait kitapları okuyan ve
bundan etkilenen bir kişidir. Batıda yetişmiş olan Faik Bey’e aşık oldu. Kısa
sürede bu aşk iki gencide saracak ve yakacaktır. Faik Bey kumarın şeytanlığına
aldanmış çok fazla para kaybetmiştir. Seniha bunu kardeşi Cemilden öğrenmiştir.
Cemil parayı Naim Efendiden istemesini söylemiştir. Seniha Hanımda böyle bir
şeyin asla olmayacağını söyleyerek ona elmaslarını vermiş ve borcunu
kapatmasını istemiştir. Tüm bu yaşananlar Seniha’yı uzun bir düşünceye
sokmuştur. Seniha kendisiyle hesaplaşmasından sonra çok değişmiştir. Konağı
kiraya verip kardeşi Selma Hanımın yanına taşınmaya karar vermiştir. Fakat Naim
Efendi her geçen gün kendisiyle birlikte yaşlanan bu konağı bırakamamaktadır.
ATEŞTEN GÖMLEK- HALİDE EDİP ADIVAR
Peyami hatırlarını yazdığı dönem boyunca kafasında bir
kurşun olduğu söylenmektedir. Bu durumda kafası açılacak ve o kurşun
çıkarılacaktır. Peyami’nin çok uzaktan bir akrabası olan Ayşe İzmir’den
İstanbul’a Peyami ile evlenme ümidiyle gelmiştir. Fakat Peyami bu evliliği
istememektedir. Bu olanlara çok üzülen Ayşe bir daha asla Peyami ile evlenme
olasılığının olmayacağı üzerine karara varmıştır. Böylece bir başkası ile
evlenmiş ve evladı olmuştur. İzmir’in Yunanlılarca işgali üzerine oğlu ve eşi
ölmüş Ayşe can güvenliği için İstanbul’a, Peyami’lere gitmiştir. Ayşe’nin
kardeşi Cemal ve Cemalin arkadaşı İhsan ile tanışır. Tek amaçları milli
mücadeleye katılmak her yönden onu desteklemektir. İhsan yorulmanın tanımını
bilmeden çalışmakta, Ayşe hemşire olarak görev almaktadır. Şimdi hem İhsan hem
de Peyami Ayşe’ye aşık olmuştur. Peyami Ayşe’yi elde etmek için İhsan’ın
komutası altındaki birliğe girer. İhsan bir akşam Peyami’ye Ayşe’yi ne kadar
çok sevdiğini söyler. Fakat İkinci İnönü savaşı sırasında çok ağır yaralanır. Hastanende
yer olmadığından İhsanı bir otele yerleştirdiler. Ayşe İhsana bakmak ve
yarasını iyileştirmek görevini üstlenir. Bir defasında İhsan Ayşe’ye İzmir’e
ilk girmesi şartı ile Ayşe’den kendisi ile evlenmesini ister. Ayşe aşkta hep
hüzün yaşadığı için korkmaktadır. Böylece mantosunu alıp çıkar ve İhsan’a bir
daha gitmemeyi İhsan’ın hemşirelik görevini bir başkasına verilmesini
istemiştir. İhsan bu olaydan sonra yarasını açıp intihar etmiştir. Böylece
kendini suçlu gören Ayşe geri döner ve İhsan’ın hemşiresi olmaya devam eder. Kader
sonucu İhsan hava değişimi adı altında Ankara’ya gönderilir. Orada bir akrabası
ile evlendirilmek istenmiştir. Fakat İhsan bu evliliği istememektedir. İhsan
yine kötü talihinin oyuncusu olup Ankara’dan ayrılırken kendisi ile evlendirilmek
isteyen kız tren istasyonunda onu öper. Tam bu anda Ayşe oradadır ve bu
olayları görür. Ayşe artık sadece İzmir’i düşüneceğine yemin eder. İhsan
düşmandan önce kendi içindeki savaşı bitirememiştir. Bir saldırı sırasında
Peyami’nin kollarında ölür. Bu saldırıda Ayşe’de şehit olmuştur. Peyami Ayşe ve
İhsanı yan yana gömdürür. Peyami’ye göre Ayşe İzmir’e ilk varan kişiye aşık
olacaktır. Bu kişi de Peyami olacaktır. Defter bu şekilde biter. Ameliyattan
sonra doktorlar bu defter hakkında araştırma yaptığında aslında Peyami’nin Ayşe
adında hiçbir akrabası olmadığı ve tüm bu olayların yaşanmadığına dair bilgi
edinir. Böylece tüm bu olayların Peyami’nin kafasındaki kurşunun yarattığı
hayaller olduğunu anlarlar.
SİNEKLİ BAKKAL- HALİDE EDİP ADIVAR
Sinekli Bakkal
Mahallesinde imamın kızı olan Emine aynı mahallede bakkal olan ek iş olarak ta
karagöz oynatıp ortaoyunu yapan Tevfik ile babasının izni olmadığı halde
evlenir. Bir gün Tevfik orta oyununda zenne rolünde oynayınca mahalleli ona
“Kız Tevfik” lakabını takar. İmam aşırı bağnaz bir kişiliğe sahiptir ve kızının
eğitimi de bu yöndedir. Emine kocası ile anlaşamaz ve baba evine döner. Tevfik
İstanbul’da ünlü bir ortaoyunu icracısı olmuştur. Bir gün karısının taklidini
yapınca sürgün yer. Emine ile Tevfik’in bir kızı vardır adı Rabia’dır. Rabia dedesinden
dini eğitim almıştır. Rabia’nın büyüleyici derecede güzel sesi vardır. Selim
Paşa ve eşi Rabia’nın bu sesini eğitmek için konaklarında Mevlevi şeyh Vehbi
Dede tarafından alaturka musiki dersi aldırır. Kendi oğulları Hilmi için piyano
dersi aldırdıkları İtalyan piyanist Peregrini Rabia’nın sesine hayran kalır.
Ünü bütün İstanbul’u sarar. Kur’an ve Mevlit okumak için cami cami
dolaşmaktadır. Tüm kazancını imam’a verir. Bir gün Rabia’nın babası sürgünden
döner ve eski bakkal dükkanını tekrardan açar.
ÇALIKUŞU- REŞAT
NURİ GÜNTEKİN
Feride çok küçük
yaşta ailesini kaybetmiş teyzesinin çatısı altında Fransız yatılı okuluna
gönderilir. Çok hareketli olduğu için ona “Çalıkuşu” lakabını takarlar. Yaz
tatilini teyzesinin yanında geçirmektedir. Teyzesinin oğlu Kamuran ile
birbirlerine aşık olur ve nişanlanırlar. Feride düğün günü çarşaflı bir kadın
tarafından bir mektup alır. Mektupta Kamuran’ın İsveç’teyken Münevver adında
bir hastası ile ilişkisi olduğunu ve onunla evlenme vadinde bulunduğunu
öğrenir. Her şeyi olduğu gibi bırakıp kaçar. Öğretmenlik mesleği ile
Anadolu’nun çeşitli köylerinde, kasabalarında, şehirlerinde öğretmenlik yapar.
Güzel olması dolayısıyla gittiği her yerde dedikoduya maruz kalır. Sürekli
karşısına bir erkek çıkar bu durumdan bıkmıştır. Hayrullah Bey ihtiyar bir doktordur.
Daha önce tanıştığı bu doktor ile başka bir yerde yine karşılaşmıştır.
Hayrullah Bey, Feride’yi kızı gibi korur. Onu bu dertten kurtarmak için onunla
evlenir. Fakat aralarında baba-kız ilişkisi vardır. Feride öğretmenliğe
başlayınca bir günlük tutmuştur. Hayrullah Bey bu defteri bulur ve okur. Hasta
yatağında ölümü beklerken Feride’ye ölünce Feride’nin teyzesinin yanına
gitmesini ve ona vereceği kapalı zarfı hiç açmadan Kamuran’a teslim etmesini
vasiyet eder. Feride bu vasiyeti yerine getirir. Kamuran zarfı açar, içinde bir
mektup ve Feride’nin günlüğü vardır. Mektupta bir daha asla Feride’yi
bırakmamasını yazmıştır. Kamuran sabaha kadar defteri okur. Feride’yi bir daha
asla bırakmaz. Onunla evlenir.
AYAŞLI VE
KİRACILARI- MEMDUH ŞEVKET ESENDAL
Ankara’da,
Ayaşlı İbrahim Efendi dokuz odalı apartman dairesini oda oda kiraya verir.
İbrahim Efendi hayatı boyunca çeşitli işlere girmiş, her türlü tarakları görmüş
bir adamdır. Odalarda kadın-erkek, genç-ihtiyar, evli-bekar… çeşitli tipte
insanlar kiracıdır. Ayaşlı’nın bir odasını kiralayan bekar, banka memuru bu
apartman katında geçen hayatını yazmaktadır. Onunla beraber bu apartman katında
bulunan kişiler şu şekildedir; eski çiftlik sahibi, yaşlı Hasan Bey, eski
konsolos Şefik Bey, odun ve kömür satan Buharalı Abdülkerim ile karısı İffet
Hanım, eski bar kızı Faika ile şöför kocası Fuat Bey, geceleri odasında kumar
oynatan Turan Hanım’la kocası Haki Bey, bu kişilerden başka sürekli değişen
hizmetçiler, gelip giden misafirler… Eserde çok farklı kişilikler, çeşitli
zümreden kişiler, bu insanların ayrı ayrı maceraları ve birbirleriyle olan
ilişkileri göz önüne alındığında Cumhuriyet’in ilk yıllarını çok farklı
pencerelerden bizlere göstermektedir. Yazarımızın Turhan Hanımla belli bir
münasebeti olmuştur. Bu durum Turhan Hanımın eşi için bir anlam içermiyordur.
Sürekli görmemezlikten geliyordur. Turhan Hanım kumarı çok iyi bilen bir
kadındır. Odasına gelen kumarbazları yener. Sürekli odasına gelen müşteriler
İbrahim Efendinin de hoşuna gitmektedir. Yazarımız çalıştığı bankada müdürü ve
iş arkadaşlarıyla iyi anlaşmaktadır. Yazarımız işteyken evde olanları Turhan
Hanımdan öğrenmektedir. Evde iffet Hanımın bir çok çocuğu vardır ve gürgür
şamata eksik kalmamaktadır. Doktor Fahri Bey yazarımızı Turhan Hanım iletinden
kurtarıp evlendirmeyi istemektedir. Turhan Hanım iyi bir kazanç topladıktan
sonra ev alıp orada kumarhanesini devam ettirmektedir. Bu durum Ayaşlının
hoşuna hiç gitmemiştir. Turhan Hanım evden ayrılınca yazarımız işteyken evde
olan olayları hizmetçilerden öğrenmiştir. Evdeki Hasan Bey hastalanınca kızı
Selime Hanım çağrılır. Yazar Selime Hanımı görünce ona aşık olmuştur. Doktor
Fahri Bey evlenme konusunda yazarımıza baskı kurunca bir plan yapar ve müdürün
kızı Melek Hanımla Fahri Bey’i nişanlar. Selime’nin babası ölünce Ayvalık’a
geri döner. Bu sırada Selime Hanım ile mektuplaşmaktadır. Bir gün Selime Hanım
ona geleceğini mektubunda belirtir. Ayaşlı’nın evinde bir kiracının başı
kesilerek ölü bulunmuştur. Bu durum kiracıların huzurunu kaçırmıştır. Doktor
Fahri Bey yazarımızın kendi yanına taşınmasını ister. Selime Hanım Ayvalık’tan
dönünce yazarımızla evlenir. Fahri Bey de Melek Hanımla evlenir. Bu çifte düğün
müdür evinde yapılır. Ayaşlı ve kiracıları bu kadar olayı kaldıramaz ve
dağılırlar. Ayaşlı arada yazarımızı ziyaret etmektedir. Bu ziyaretler zaman
içinde kesilmiştir. Bir gün Selime babasının mezarını ziyarete gittiğinde
yanında Ayaşlı’nın mezarını görür. Ayaşlı da bu dünyadan göçmüştür.
KAYNAKÇA:
Akyüz, Kenan, Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri 1860-1923, İnkılap
Kitabevi
Korkmaz, Ramazan (2011), Yeni Türk Edebiyatı El Kitabı 1839-2000, Ankara,
Grafiker Yayınları
‘Milli
Edebiyat’, Ana Britannica Genel Kültür Ansiklopedisi, Cilt 16, İstanbul 1989,
Ana Yayıncılık. s.95.
‘Milli Edebiyat
Akımı’, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Cilt30, İstanbul 2005,
Türkiye Diyanet Vakfı. s.72-73.
‘Ziya Gökalp’,
Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Milliyetçilik, Cilt 4, İstanbul 2009, İletişim
Yayınları. s.28-36.
‘Milli
Edebiyat’, Türk Ansiklopedisi, Cilt 24, Ankara 1976, Milli Eğitim Basımevi.
s.168-169.
ÖRSKAYA, İlyas,
Üniversiteye Hazırlık LYS EDEBİYAT BİLGİLERİ Konu Anlatımlı, Final Yayınları
LYS Edebiyat Konu Anlatımlı, Ekim 2009, İstanbul,
Körfez Yayınları
Edebiyat EL
KİTABI LYS HAZIRLIK, Nisan 2011, Ankara, Fem yayınları.
UZUN, Mustafa,
11. SINIF TÜRK EDEBİYATI KONU ANLATIMLI, Eylül 2008, Ankara, 2.Baskı, Esen
Yayınları
www.
e-bulten.library.atilim.edu.tr(http://e-bulten.library.atilim.edu.tr/sayilar/2013-06/okuma.html)
Erişim:30.11.2013
www.milliedebiyat.gen.tr
(http://www.milliedebiyat.gen.tr/milli-edebiyat-donemindeki-siyasi-durum-ve-fikir-akimlari.html)
Erişim:30.11.2013
www.obarsiv.com(http://www.obarsiv.com/kutuphane_bulteni/aralik09/milli_edebiyat.html)Erişim:30.11.2013
www.edebiyatforum.com(http://edebiyatforum.com/lise-3-edebiyat-konu-anlatimi/osmanlicilik-islamcilik-baticilik-turkculuk.htm)Erişim:01.12.2013
www.karlitorosdaglari.blogcu.com(http://karlitorosdaglari.blogcu.com/kiralik-konak-kitap-ozeti-roman-ozeti/790809)Erişim:01.12.2013
www.
karlitorosdaglari.blogcu.com
(http://karlitorosdaglari.blogcu.com/atesten-gomlek-kitap-ozeti-roman-ozeti/785849)Erişim:02.12.2013
www.edebiyatgretmeni.net(http://www.xn--edebiyatgretmeni-twb.net/sinekli_bakkal.htm)Erişim:
02.12.2013
www.edebiyatögretmeni.net(http://www.edebiyatögretmeni.net/calikusu.htm)Erişim:02.12.2013
www.edebiyatögretmeni.net(http://www.xn--edebiyatgretmeni-twb.net/ayasli_ve_kiracilari.htm)Erişim:02.12.2013
Yorumlar
Yorum Gönder