CUMHURİYET İDEOLOJİSİ VE TÜRK BASINI (HAKİMİYETİ-İ MİLLİYE 1.12.1928-31.12.1929) (ÇALIŞMASININ ÖZETİ)

CUMHURİYET İDEOLOJİSİ VE TÜRK BASINI 
(HAKİMİYETİ-İ MİLLİYE 1.12.1928-31.12.1929)
Hayati Tüfekçioğlu
E. Başpınar
Toplumsal kimlik tarih içinde toplumların başka toplumlarla girdikleri ilişkiler sonucu kazanılır. Türkiye(TR) için bu durum Orta Asya’da komşuluk ve savaşlarla Çin ve İran, Yakın Doğuda İslami kültür, Osmanlının cihan hakimiyetiyle doğunun ve batının zengin kültürü, Cumhuriyet ile batıcılaşma tarihi sahnede yeni kimlikler kazanmasına yol açmıştır. Cumhuriyet döneminde yeni kimlik Osmanılının ötekileştirilmesi üzerine kurulmuştur. Makalede yeni rejim, toplumun siyasi, sosyal, ekonomik, eleştirel, kültürel yönden adeta bir günlüğü-belgesi haline gelen gazete üzerinden incelenmiştir. Atatürk’ün de yeni rejimi halka yaymak ve yerleşmesini kolaylaştırmak adına basına önem vermesini makalede incelenen Hakimiyet-i Milliye(H.M.) gazetesini 10 Ocak 1920 de kurmasından çıkarımlayabiliriz. Gazete Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet Halk Fıkrasının yayın organı olamakla birlikte 1934 yılında Ulus adını almıştır. İlk sayıdaki başmakale Atatürk tarafından kaleme alınıp daha sonrasında içeriği Atatürk’ün denetlemesine bağlı yayınlanmıştır. 
Çalışmada bu gazeteden yola çıkılarak, inkılapların ana hatlarının oturduğu 1.12.1928-31.12.1929 tarihleri arasındaki 13 aylık dönemde rejimin oturması, inkılapların yaygınlaşması, batılılaşma, harf devrimi, öztürkçenin önemi, köylüye verilen önem, yeni kimliğin halka benimsetilmeye çalışılırken eskinin nasıl yorumlandığı gibi konular incelenmiştir. İstanbulda çıkan gazetelere karşın Ankarada çıkan bu gazete tamamen rejime odaklı savunucu olan bir gazetededir. Dönemde yeni rejime karşı eleştirilerde bulunan İstanbul gazeteleri Takrir-i Sükun kanunu ile susturulmuş, yeni harf devrimi ile okuyucusu günden güne azalan bu gazeteler devletten de ödenek alamayınca kapanmaya başlamıştır. Falih Rıfkı 20.04.29’da harf devriminden kaynaklı bu gazete buhranının yavaş yavaş azalacağını halkın bu harflere alışacağını vurgulamıştır. Latin harflerinin kabulu ile geleneksel kimlik ve kültürel miras artık geride bırakılmış ve yerine batı kaynaklı yeni kimlik gelmişti. 
  1. ESKİ KİMLİĞİN TASFİYESİ
I. Dünya Savaşından sonra Kur’an yasası, teokratik yapı, padişah hükmü, ümmet anlayışı ile yönetilen Orta Çağ kalıntısı olarak eleştirilen Osmanlı yerine çağdaş, milli, laik, batıcı olarak yeni kimlik kazandırılan Türkiye Cumhuriyeti önem kazanmıştır. Kötü, çirkin, eski ve bozuk ne varsa her şey Osmanlıya mal edilmiştir. Türkiyede Sosyolojinin kurucusu olan Ziya Gökalp Türklüğün Osmanlıdan ayrı bir kimlik olduğunu söylemiştir. Buna bağlı olarak gazetede akla gelebilecek her konuda Osmanlı geri, zalim, cahil, zorba gibi sıfatlarla eleştirilmiştir. 
  1. Osmanlıcılığın Eleştirisi
Yakup Kadri 6.03.1929’da Osmanlı zavallı anadolu köylüsünü esir gibi görüp onu yolmaktaydı şeklindeki görüşü A.G. tarafından 12.06.29’da Sarayın önünden dahi geçemeyen halk artık millet meclisinin bahçesinde rahatça dolaşabiliyor. Bunu demokrasiye ve cumhuriyete borçluyuz şeklinde desteklenmekteydi. Osmanlı devri gazetede saltanat ve hilafet altında ağaların, tembellerin, zorbaların bulunduğu kabus devri olarak nitelendirilmekteydi. Osmanlı-Türk ayrımına gidilmesi gerektiği Osmanlı öncesi gelişmiş Türk kültürünün ve uygarlıklarının İslami uyuşukluk ile Osmanlı döneminde ezilip horlandığı hatta hatta öz Türk devleti Selçukluya ait eserlerin dahi yok edildiği savunulmuştur. Faruk Nafiz 28.07.29’da Osmanlıda vezirlerin bile cahil olduğunu, yemek yeme kültürlerinin dahi olmadığını söylemiştir. Batılılaşma konsunda başarılı olunamamasının suçlusu batıyı sadece şekil yönüyle alan Osmanlıdaydı. Osmanlıya ait her şey eleştirilmişti.
  1. Doğu’nun Eleştirisi
Osmanlı kadar Doğu da her yönüyle kötü ve başarısız olarak eleştirtmiştir. Doğu/Şark ipekli sedirler, incili avizeler, düşgüzeli kadınlarla dolu hayali bir ülke, düşkünlük ve miskinlikle dolu, elde nargile, gözde haşhaş kadehte şarap bağımlı ve hastalıklı bir dünya olarak yorumlanmaktaydı. Faruk Nafiz 3 Kanunnevvel 1928’de Doğulu ve Batılı iki lokantayı karşılaştırmış ve doğulunun müşteriyi kurban olarak batılının ise misafir hoşgörüsüyle güler yüzle baktığını belirtmiştir. Yakup Kadri 3 gün sonra Türk ırkının asla Doğulu sayılamayacağını belirtmiştir. 20/28.09.29’da Faruk Nafiz geleneksel müzik doğu kaynaklıdır ve kalitesizidir, eskimeye ve unutulmaya mahkumdur. Asıl Türk musikisi Osmanlı muskisinden daha canlıdır. O batılıdır ve her zaman taze kalacaktır şeklinde yorumları bulunmaktadır. Aka Gündüz 24.02.29’da Osmanlıdan kalan Ud sefalettir ancak udu parçalayabilirsek millet olarak milli bir marşa sahip olabiliriz demiştir. Falih Rıfkı’da Batılı Ankara Musiki Mektebi, Doğulu İstanbul Medresesini yıkacaktır demiştir.     
II. YENİ KİMLİĞİN OLUŞTURULMASI
Osmanlı ve Doğulu-İslami kimlik reddedilmiş ve yeni batılı Türk devleti kimliği ortaya çıkmıştır. Batıcılık her ne kadar siyasi tercih olsa da toplumsal ve tarihsel etkileri görülmüştür. Yeni devletin tarihi Osmanlı yok sayılarak Türkçülük adı altında Orta Asya Tarihi araştırılacaktır. Asıl Türkçülüğün şark kültürü tam benimsememiş saf anadolu köylüsünde olduğu varsayımıyla köylerde kültürel derlemeler yapılmıştır. Ayrıca Anadolu karış karış gezilerek Batılı kültürü, müziği, Yunan Latin klasikleri, yaşam şekilleri tanıtılmıştır.
  1. Yeni Arayışlar
a)Tarihsel Temel:  Türkçülük
Ziya Gökalp yeni kimlik oluşması serüveninde Kültür ve Uygarlık/Medeniyet ayrımına gitmiştir. Ona göre Medeniyet bir milletten başka millete geçebilen, değişebilen, akıl yoluyla yapılan ödevlerken Kültür, herhangi bir medeniyet altında korunabilen, bir milletten başka millete geçemeyen, ilham ve hads vasıtasıyla yapılan ödevlerdir. Osmanlı bir uygarlık, Türklük ise kültürümüzdür demiştir. Bu çalışmalar Tarih Tezlerini ortaya çıkarmıştır. I. Türk Tarih Kongre’sinde dünyanın en büyük medeniyet merkezi Türklerin anayurdu Orta Asya kabul edilmiş, o kültürü kuranların da Türkler olduğu idda edilmiştir. Osmanlı yok sayılıp Sümer ve Hitit medeniyeti araştırılmıştır. Uygarlığın temelleri Türkler tarafından atılmış, Batı bizden etkilenmiş ama Osmanlı yobazlığı yüzünden bizi geçmiştir. Bu bakımdan artık muasır medeniyet dendiğinde Batı medeniyetleri kastedilir olmuştur. 18.03.29’da gazetede Halk Bilgisi Derneğinin kurulduğu haberi verilmiştir. 
b)Öztürkçecilik ve Has Türkçe İsimler
Alfabe değişmiş ve dönemin başbakanı İsmet İnönü 18.02.29’da gazetenin ilk sayfasında  öz dilide nutuk söylemesiyle öztürkçecilik  akımını başlatmış oldu. hemen akabinde gazetede yeni kelimelerin karşılıklarının bulunduğu bir liste yayınlanmıştır. Bu listeler uzunca bir müddet yayınlanmıştır. Aka Gündüz’ün döneminde öztürkçe hakkındaki çalışmalarındaki bazı hatalar dilciler tarafından eleştirilince hiç olmamasındansa böyle bir çalışma yapılmış olması bile iyidir şeklinde durumu açıklamıştır. 17/27 Teşrinievvel 29’da gazetede çocuklara has Türkçe isimler verme konusu da gündeme gelmiş, hatta doğmuş ama yaşı küçük çocukların dahi isimlerinin Türkçe isimlerle değiştirilmesi konusu tartışılmıştır. Okuyuculardan, köy muallimlerinden böyle isimlerin Aka Gündüz adresine göndermeleri istenmiştir. Bu bağlamda 19.07.29’da Halis Türk İsimleri Listesi yayınlanmaktadır. 22.07.29’da Faruk Nafiz yeni isimlerin kudret taşıdığını söylemiştir. 
c)Toplumsal Temel: Köycülük 
Bu dönemde yeni Türk devletini ile Orta Asya bağlantısını Osmanlının henüz şark kültürüyle bozamadığı anadolu köylüsünde aranmıştır. 21.02.29’da gazetede yeni kimlik anadolu köylüsü ve onun üstüne sinmiş has Türk kültürü üzerine temellendirilecektir. 18.02.29’da H.F. dil zenginliğinin kaynağıda köylerdir diyecektir. Osmanlı döneminde örselenen köylüye bu dönemde önem verilmiş kurtarıcı ilan edilmiştir. 29.08.29’da Köye Avdet, 13.09.29’da Köy Yollarında, 15.09.29’da Köyde İhtiyarlar gibi başlıkların gazetede yer alması da köylüye verilen önemin göstergesidir. 11.03.29’da Faruk Nafiz köye özlem duyan Türk gençlerinden bahsediyordu. 31.05.29’da Aka Gündüz Atatürk’ün “Köylü memleketin efendisidir” sözünü hatırlatıp köylüyü kafa, para ve istikbalin efendisi olarak tanımlayıp kurtuluşun köylüde olduğunu vurguluyordu. 11.02.29’da H.F. Halk bilgisi ürünü toplamak için gidilen Anadolu’da köylünün altı asırlık Osmanlı işgalinde gün yüzü görmeyen, erkeksizlikten gece-gündüz her işe koşturan anadolu kadınının, öksüz-öğütsüz büyüttüğü köylü çocuğuna ne atasözü, ne mani-ninni söyleyecek zamanının kalmadığını bu yüzden de köylünün kara cahilliğine dilsizlikte kattığını belirtmiştir. Köye verilen önem bağlamında Köy Enstitülerinin kurulması, edebiyata yansıyan köy romantizmi, köy romanları  bir diğer çalışmalardır. Örneğin Yakup Kadri gazetedeki yazılarının dışında Yaban’ı bu dönemde yazmıştır. Köyden folklorik kaynak toplanırken aynı zamanda köylüyü eğitme ve batılaştırma çabaları da bulunmaktadır. Örneğin Anadoluya Batı orkestrası ve müziği turneleri düzenlenmiştir. Eski kimliğin reddedi, Türkçülük, Öztürkçecilik, köycülük gibi yeni kavramları ortaya çıkarmakla kalmayıp asıl istenilen Batıcılığın en temelde Anadolu tarafından kabullenme çalışmalarına olanak sağlamıştır. 
B.  BATICILIK
Yeni Türk devletinde her ne kadar köye, milli kültüre ait folklorik çalışmalar yapılıyor gibi görünse de asıl amaç ilim, sanayi, askeri, hukuki alanda Batılı düzeyde teşkilatlanmanın sağlanmasıdır. 
a)Batı’nın Kökeni 
Batı medeniyetine ve onun kökenlerine inen yazılar bu dönemde gazetede yerini almaktaydı. Nurullah Ataç 12 Kanunuevvel 1928’de gençler tercüme okusun derken 1 Kanunuevvel 1928’de  Avrupanın ahlakı Yunan, Roma ve Kurunuvüsta medeniyetinden gelmektedir. Bu sebeple ilk iş Yunanca ve Latince dili öğrenilmelidir.  Şiiri Virgilden, İlmi Aristodan öğrenmeliyiz demektedir. Yani meyvenin kurutulmuş halini değil de ağaçtan yenmesi gerektiğine vurgu yapmış ama tercüme eserler de yabana atılmamıştır. 12 Kanunuevvel 1928’de Ahmet Saffet Yunan felsefesi ve edebiyatının okullarda öğretilmesi gerektiğini söylemektedir. Kazım Nabi tercüme eserlerin kuruluğundan asıl lisanın öğrenilip kaynağından yaralanmak gerektiğini vurgularken aynı zamanda yeni birşey üretmek yerine hür düşünceli zekanın kudretli ürünü olan Eski Yunan halkının gelişmişliğini geçte olsa örnek almanın yeterli olacağını söylemektedir. Kazım Nabi aynı zamanda  11.02.29’da Amerikalılara benzerliğimizin üstünde durup onlardan öğreneceğimiz çok şey olduğunu söyler ve bizim Amerikalılarla benzerliğimiz genç ve toy halk oluşumuz, bizi Amerikadan üstün kılanın ise mazimizin olması ve bir medeniyeti gömmüş olmamız şeklinde açıklamıştır. 
b)Yeni Bir Yaşam 

  Cumhuriyet yeni bir kimlik ve yeni bir yaşayış şekli demekti. 1.06.29’da Yakup Kadri Avrupalı giyim, yemek, düşünce, his, medeni kanun öğretileri çerçevesinde batılı kimlik kazandığımızı söylemektedir. Bu dönemde gazetede Halk Sayfası adı altında basit Türkçe diliyle maniler, şiirler yayımlanmıştır. Gazetede yeni batılı kıyafetler 15.02.29’da  ve Kıyafetname adlı başlıkla 9 Kanunusani 1929’da tanıtılmaktaydı. 7 Kanunusani 1929’da eski kıyafetleri atıp smokinli balolar düzenlemek gerektiği söylenmişti. 4.07.29’da tek ve toplu nasıl dans edileceği halka anlatılırken 10.08.29’da magazin sayfaları gazeteye eklenerek Batılı eğlence dünyası sinema artistleri üzerinden halka öğretilmekteydi. 9.03.29’da Burhan Asaf yeni yaşamın ve medeniyetin ancak toplumun temel taşı olan aileden yani evden başlaması gerektiğini savunmuştur. Buna bağlı olarak testileri, kereveti, bakır sinileri evlerinizden atın yerine sürahi, koltuk, yemek masasına evinizde yer açın demekteydi. Her ne kadar Batılılaşmak ile Türkleşmek aynı paralelde yürütülmek istense de sonuçta Batılışlamak bizi milli değerlerimizden kopardığı sonucuna ulaşılmış. Ve ne Batılılaşabildiğimiz ne de milli değerlerimizde kalabildiğimiz konusu gazetede eleştirilmiştir.  

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Şinasi'nin "Münacaat" şiirinin beyitleri ve açıklamaları

MÜNACAT ŞİİRİNİN ÇEVİRİSİ

DİRSE HAN OĞLU BOĞAÇ HAN DESTANINDAKİ MOTİFLER