Böğürtlen Dalları (Hikaye)

Böğürtlen Dalları 
Herhangi bir mayıs sabahı... Böğürtlen dalları rüzgârda sallanırken dalgalar sesiyle dolduruyor odayı. Perde nefes alan bir dev gibi şişiyor ve sönüyordu. Besbelli deniz ta en derinliklerinden hızla kucaklıyor sonra çaresizce terk ediyordu odamı. Yalvarırım sus... Perdenin rüzgârla kıpırdayan dişlerinden genel sesine uyandım. Başucumdaki saat 6:30’u selamlıyordu. 
Üşüdüm kalkıp kapıyı tamamen kapatmak yerine pikeyi çeneme kadar çektim her gün yeni bir günün umuduyla başlayıp umudunu bir sonraki güne taşıyor insan. Düşüncelerimin çığlıklarından uyuyamadım yeniden. Karşıdaki tablo duvarda iz yapmış. Dün birer birer tüm tabloları indirdim. Duvarlar çıplak kaldılar. Doğruldum yatakta. Yere basarken başım döndü... Bir an tekrar oturdum yatağa. Başım çatlıyor. Bu kaçıncı uyku hapım? 
Kibirli dallar hala pencereye vuruyor. -Ne inat ama!- Perde arasında görünen gök sarı sıcak yumuşak ama uzak, çok uzak... Yabancı umutsuzluktan serpilmiş birkaç hatıra kafamda dönüyor. Olup biteni en yakın böyle tanımlayabilirim. Bavulunu saf meşe oymalı kapının önüne bıraktı. Bir soluk aldı, baktı... Ve kapı kapandı. 
Belki değil belki öyle mutluluğa da tanık olmadı mı bu böğürtlenler? Ne misafirler ne bardak tabak sesleri ne kahkahalar ne bağrışmalar ne sakinliğin sessizliğin acemiliğini satın alabilecek büyüklükte ki kavgalar... Sonra elle tutulur bir yabancılaşma. Ancak zamanla çözülebilinirmiş! Zil çaldı. Diyafona baktım... Kapıyı çalmak zorunda mıydı? Geleceğini söylemiş miydi? Acaba hiç gelmese miydi? Ama yalnızlık çok candan davranış gecenin hüznüne. Bunu iliklerimde hissettim. 
Kapıyı aralık bıraktım, sabahlığı geçirdim üstüme. Kapı açıldı, kapandı... Resimlerini topladığım koliyi düzeltti önce. İlkin mutfağa geçerken ben kafasını bile kaldırmadı. Su koydum ocağa, pişsin diye... Göz ucuyla baktım kapıdan. Saçları, dağınık dünkü beyaz yarım kollu tişört ile eğilmiş resimlerini düzeltiyordu. Bir an göz göze geldik kafamı çevirdim, ocağa baktım. Dün hiç uyumamış gibiydi. Üstündeki hiçbir renk sonradan edinilmemişti. O hep böyleydi. Başından beri... Hiçbir şeyi yoktu, beyaz teni yeşil gözleri hariç. 
Hayallerim dağıldığında salondan parkelerin sesi geldi. Belli ki DVD’leri inceliyordu. Çayı koydum. Arkasından odaya girdim. Sanki ikimiz de dün konuşmayı unutmuş gibiydik. Geriye söylenecek kelime ne kaldı ki? Elindeki DVD’ye baktım 1987 yapımı Veda Etmeden Gidilmez. Klasiklerden... Sanki yıllar öncesine dayalı bir anıyı paylaşıyormuşuz gibi hatırladık o ani. Alsın mı, bıraksın mı bilemedi. Bu bizim ilk filmimizdi… 
Ev boşaldıkça birkaç anıdan arınıyorum galiba. Işıltılar arasına gizlenmiş figüran kızlar, pazarlık içindeki motel sahipleri, kiri örten gecenin karanlığı... İlkin algılayamadığım ama şuan tam olarak fark ettim anason kokusu kapladı odayı. Gerçekten mi? Ucuz ve sakin... Tam olarak bunlardan uzaklaştım ben. Çay fokurduyordu. Mutfağa geçtim bardaklara boşalttım. Bir ona, bir bana... Koca ömrü paylaşamadığımız şu dünyada çayı paylaşabiliyorduk oysa. Kupasını topladığı kitapların yanına bıraktım. 


Hala kapısı açık balkon girişinden denize baktım. Sonsuz derinlikteki masmavi ufkuna... Ne tuhaf birlikte topladığımız parçaları yine birlikte dağıtıyorduk birer birer. En acı olanı buydu sanırım. Gün, bitecek diye korkarken bir gün her şeyi kaybetmek Oysa ben defalarca okudum bu senaryoyu. Sen değil miydin baba buradan gitmek yarınını kurtarmak için bizi terk eden. Bir bakıma 10 yıl önce bir sabah sen bizi terk ettiğinde yaşadığım burukluk var içimde. Hiç bir zaman bir aile olamadık. Bu koca dünyada ben ve siz vardınız hep. Koca evren bir bizi sığdıramadı köşesine. Dağıttı, parçaladı hep. Bir bütün yapamadı. Simdi o'da gitmek zorunda... Mutluluğun sessizliği (imkânsızlığı) adli büyük soyluluğu oynuyorum yeniden. Doğrusunu kimsenin bilemediği ve her defasında yalan yanlış şeyler söyleyerek geçiştirdiği nakarattım ben. Başka neydim ki? Ne olabilirdim? Yitirmekten korktuğum ne kalmış ki bana? Gülüyorum kendi kendime... Son yudumu da bitirmek var ya işte ondan korkuyorum

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Şinasi'nin "Münacaat" şiirinin beyitleri ve açıklamaları

MÜNACAT ŞİİRİNİN ÇEVİRİSİ

DİRSE HAN OĞLU BOĞAÇ HAN DESTANINDAKİ MOTİFLER