MADEM Kİ DÜNYANIN BİR KÖŞESİNE ATEŞ DÜŞMÜŞTÜR ONU SÖNDÜRMEK TÜRK MİLLETİNİN DE VAZİFESİDİR (özeti)

MADEM Kİ DÜNYANIN BİR KÖŞESİNE ATEŞ DÜŞMÜŞTÜR ONU SÖNDÜRMEK TÜRK MİLLETİNİN DE VAZİFESİDİR
Çalışmama bu söz ile başlamak istedim çünkü Hayati Tüfekçioğlu’na ait “1950’de Türk-Amerikan İlişkilerininTürkiye’de Geniş Çerçevelerce Algılanış Biçimi” adlı makalesini okumayı bitirdiğimde zihnimde çalışmaya ait bu sözcük yankılanıyordu. Şayet makaleyi bir cümle ile özetleyecek olsam kuşkusuz ki yine bu cümleyi seçerdim. Makale 26 Haziran ile 31 Ağustos 1950 tarihleri arasındaki 67 günlük süreçte Türk-Amerikan ilişkilerinde yaşanan gelişmeler ve bunların Hürriyet Gazetesince halka nasıl duyurulduğu üzerinedir. O dönemlerde 135 bin civarlarında okuru bulunan Hürriyet, Marshall yardımı karşılığında Kore’ye asker gönderişimizi ve Atlantik Paktına olan bağımızı sayfalarına taşımaktaydı. Aşağıda belirtiğim tüm tarihler 1950 yılına aittir ve yorumladığım olaylar bizzat makalede çalışılan Hürriyet gazetesindeki haberlere yöneliktir. 
26 Haziranda Rusların desteklediği komünist kore ordusu, güney koreye girmişti. Kızılordu ismi ile anılacak olan Rus, Çekoslavakya, Romanya, Bulgaristan, Macaristan ve Polonya ittifak kurmuştu. Amerika cesaretli askerimize 28 Ağustosta silah yardımında bulundu. 27 Haziran’da ülkemize Amerikanın idare ettiği  sözde demokratik programların olduğu  TV’ler hediye edildi. Silah ve TV o dönemde gazetelerce en önemli gereksinimimizdi. Oysa savaş olacak mesajının halkın bilincine yerleştirmenin ve Hikmet Ferudun’un 28 Ağustostaki açıklamasıyla Amerikanizm  başka bir deyişle asimilasyonun daha rahat empoze etmesinin adımıydı bu. 28 Haziranda Korede ki milliyetçi ordunun başına Amerikan kumandan tayin edildiği gazetede yazıldı. Bu da halka Kore de Amerika’ya güveniyor demek ki doğru yoldayız mesajını veriyordu. Ayrıca 8 Temmuzda Çekoslavakya’nın isyanın eşiğinde olduğu yazılmıştı. Bu da Rusların kendi blogundaki halka dahi huzur vermediği algısını oluşturmak amacıyla öne sürülmüş bir haberdi.
Bu süreçte Hürriyet sayfalarını denizlerimizde dolaştığı söylenen asılsız denizaltı tacizlerine, komünizme ve kızıl casuslara daha doğrusu üstü kapalı Rusyaya karşı alınan sert kararlara, Atlantik Paktına üye olmak adına önceleri manevi yardımda bulunacağımız Amerikaya Kore’ye karşı savaşında asker göndermek adına son olarak ta Marshall yardımlarının az olduğuna dair dört kolda ilerleyen haberlere ayırmıştı. 
24-25-26-27-30 Temmuzda Marmarada meçhul bir denizaltının görüldüğü ve üç torpilinin ele geçirildiği yazıldı. Fakat tarih 1 Ağustosa geldiğinde Bulgaristan filosuna ait olduğu ve İzmirde yakalandığı söylenen bu denizaltının Amiral Ginder’ın çalışmalarıyla asılsız bir haber olduğu açıklandı. Halk tam 11 gün her an savaş olabilir paniği yaşatılmakta ve Rusyanın isminin geçmemesine rağmen filonun aynı blogda olan Bulgaristana ait olduğunun söylenmesiyle Türk halkında bir antipati yaratılmaya çalışılmaktaydı. Ayrıca Rus ve müttefiklerine ait olduğu söylenen savaş gemileri, denizatları, serseri mayınlar, sabotajlar Türkiye dahil çeşitli ülkelerde 25-26-27-28-30 Temmuz ve 12-24 Ağustos tarihlerinde görüldüğü asılsız haberleri de yayımlanmıştı.
19-30 Temmuz ile başlayan ve 1-3-10-13-14-15-17 Ağustosta devam eden milli birliği ve demokrasiyi bozmak isteyen bir grup komünist yaratılmış ve halkın gözü önünde en büyük cezalarla yargılanıp, vatan haini sayılıp, gerektiğinde devlet dairlerindeki işlerine son dahi verilmişti. 7 Ağustosta B. Kemal Çağlar, soylu ve temiz kan taşıyanlar komünist olamazlar açıklaması yapmıştı. 23 Temmuzda komünizme ve Nazım Hikmete karşı mitingler yapılmıştı. 19-20 Temmuzda Paristeki öğrencilerimizin %60’ının komünist olduğu yazıldı. 17 Ağustosta Amerikanın izini takib edip tüm komünist memurlarımız ifşa edildi ve komşun komünistse onu ihbar etmek vatani görev sayılmıştı. Bu milliyetçilik adı altında halka karşı gözdağı verip Rusya’ya karşı bir antipati yaratmaktan başka bir şey değildi. Bilindiği üzere komünizm bir Sovyet Rusya imajıdır. Lakin gazete incelendiğinde Rusya’nın adı pek nadir geçmektedir. Genel olarak halka Rusya kötüdür imajı denizaltı ve komünizm adı altında Bulgaristan üzerinden dolaylı yoldan geniş bir senaryoyla sunulmuş ve zamana yedirilmiştir. 
Komünizm sadece Türkiye’de değil tüm Batı Avrupanın ortak derdiydi. II. Dünya savaşı sonrası gazeteler sayesinde bir panik havası yaratmak ve halka bazı olayları kabul ettirmek için kılıf bulmak gerekliydi. Özellikle Amerika komünizm üzerinden çok oynadı. Ülkesinde dışişleri ile ilgili bilgilerin Sovyet ajanlar tarafından Truman hükümetine sızdırıldığı açıklandı. Bu ajanları yakalamak adına Mc Carthy Doktirini yayımlandı. Bu olaya tarihte McCarthizm de denmektedir. İsmi “Kızıl Avcı” diye nitelendirilen Lois Johnson, John Foster Dulles, Dean Ruske, Paul Nitze’in içinde bulunduğu ekipte yer alan Joe McCarthy’den gelmektedir. FBI’ın işi ülkedeki bu kızıl ajanları yakalamaktı. 13-19-26-31 Temmuzda gazetede bununla ilgili haberler vardı. 1 Ağustosta Amerika casuslar için ölüm emri vermişti. Aslında temelde bu sadece sansasyonel yaratmak için düzenlenmiş iyi bir kurguydu. Geniş pencereden baktığımızda FBI’ı işin içine sokarak olayı ciddi boyuta getirmek ve halka komünist olmadıklarına dair sadakat yemini ettirip belge imzalatmaktaydılar. Ayrıca komünist olduğundan şüphelendiğin komşunu şikayet etmek vatani görevdi. 9 Ağustosta 55 bin devlette çalışan komünist Amerikan vatandaşı ifşa olmuştu. Ülkedeki tanınmış Hollywood aktörlerini dahi cezaya çarptırmış böylece halka hiç te şakasının olmadığını belitmişti. Bakıldığı zaman halka bir korku, kandırılmışlık, sinsilik havası yaratılarak komünizmi suçlayacak bir neden bulunmuş ve halkın gözünde yaptırımı olan bir suç haline dönüştürülmüştü. 28 Temmuzda gazetede Arthur Koestler komünizmden vazgeçtiğini ve oradaki işleyişin nasıl olduğunu anlatarak yaratılmak istenen örnek vatandaşı temsil ediyordu. 
Dışişleri bakanı Fuat Köprülü ve Menderes, 30 Haziran ve 1-2 Temmuzda Amerikalıların bize ihtiyacı olduğunu, herhangi bir tehditte Amerikan askerlerinin bizim yanımızda savaşacağının ve Kore’nin bizim ülkemize çok uzak olduğu için hiç asker yollamadan sembolik bir yardımla NATO’ya girdiğimizi anlatan açıklamaları yayınlandı. Bu dönemlerde gazete 132.750 kişi tarafından okunuyordu. 3 Temmuzda Amerika ihtiyacı olduğunda bizden ne tür yardım alabileceğini raporlaştırmamızı istemişti. 23 Temmuzda Amerika, asker politikaya karışmadığından Türk askerine ve yönetimine hayran diye haber yazıldı. Medya sayesinde bize muhtaç olan, kulluk eden, şanlı ve güçlü ordumuz için bize tapan bir Amerika yaratılmış ve batılı güçlü devletlerin yer aldığı NATO’ya dahi bizi onur konuğu olarak çağırmaktan şeref duyar imajı çizilmişti. Bu pohpohlanma halkın güç, kuvvet duygularını kabartmıştı. 15 Eylülde Türkiyenin NATO’ya alınmadığı zaten haçlı seferlerinden beri gelen bu süreçte asla müslüman-hristiyan birliğinin sağlanamayacağı da yetkili kalemlerce gazetede duyrulmuştu. Tabii Amerika çıkarları doğrultusunda başka ülkeleri tehdite etmek için askeri üs kuracağı topraklardan vazgeçmedi. Daha sonrasında komşu Yunanistan’ın ricasıyla NATO’ya kabul edildiğimiz gazeteler tarafından halkımıza duyuruldu.
29 Haziranda Amerikanın merkez bankası gibi kendine bağlamak istediği ülkelere dağıttığı harçlıklar gündemdeydi. Buna Marshall yardımı denmekteydi. Diğer batılı ülkeler kadar yararlanamamaktan hayıflandığımız bu yardıma kılıf olarak Türk medyası ilkin askeri savunmamızın yeterli düzeyde olmadığını diğer batılı ülkeler kadar tehdit altında olduğunu söyleyerek Amerika liderliğinde birleşerek kızıl tehdit olan Rusya’yı himaye altına alınabileceğinin propagandaları yapılıyordu. Türk halkı daha yeni savaştan çıkmıştı. Ve yeniden savaşa girmek halkın korkulu rüyasıydı. Halkı bu yönden korkutmak ve ortalığı karıştırmak medya için çocuk oyuncağıydı. Halk savaş korkusu ile cebelleşirken büyük pencerede ittifak kurularak NATO  adı altında “devlet askeri” değil “ittifak askeri” mantığıyla 26 Temmuzda yazılan habere göre dışişleri bakanımız Fuat Köprülü BM emriyle Kore’ye Türk askeri gönderdi. Marshall yardımının ilk geri ödemesi 4500 askerimize mal olmuştu. Bir gün sonrasında da BM’den sayıldığımızı bildiren halkımızın yüreğine su serpen haber yayımlandı. Şükürler olsun sonunda BM girebilmiştik. Hatta halkta bunu istiyor mesajı verip topluluk oluşturmak amacıyla 14 Ağustosta BM bağlılığımızı göstermek ve komünizmi aşağılamak adına miting duyurusu gazetede yayımlandı. 9 Ağustosta yola çıkan askerimiz 22’sinde Koreye ayak basmıştı. Hemen akabinde iyi niyetli Amerika, Almanya, Fransa, Hollanda firmaları ülkemizin refah düzeyini yükseltmek için sermaye yatırmaya can atıyordu. Gazetece bu bir sömürü değil dostluk yardımlaşması adı altında sunuluyordu. 
Bedava paraya alışan devlet Türkiyenin Temmuzun 10’unda Yunanistan, 20’sinde İtalya 30’unda İngiltere ve Fransa  kadar Marshall yardımı almadığı konusu gazetede eleştirilmişti. 31 Ağustos Zafer Bayramı coşkusunu üstünde taşıyan gazete Türkiye yakın geçmişte Avrupanın göbeğine kadar uzanmıştı. Onlar hala bizi şalvarla düşüne dursunlar biz Kurtuluş Savaşını da Çanakkaleyi de yeri geldiğinde hatırlatmasını biliriz. Verdikleri sadaka bozması cep harçlığı yetmemekte milletvekillerimiz bizim şanlı tarihimizi bir Amerikaya hatırlatsın diyerek halkın manevi duygularını kabartıyordu. Böylece Amerika bizi asla kullanamaz attığımız her adımın mutlaka devletin yararına bir sonucu vardır imajı çiziliyordu.  
Olaylardan tedirgin olan halk kendince önlemler almaya başlamıştı. Askerlerimiz Kore’ye gönderilmişti ve bir savaşın eşiğindeydik. Devlet korkmuş ve sorgulamayı bırakmış ama kaostan da uzak bir halk yaratmak istemekteydi. 29 Temmuzda gazetede Menderes, biz savaşmıyoruz müdafaa ediyoruz. Bizim olanı koruyoruz. Bankalardan kredi alınamadığı yalan haberdir. Lütfen altını stoklamayınız. Bu altın fiyatlarını yükseltir. Devlet adına anormal bir durum yoktur gibi açıklamalarda bulundu. 30 Temmuzda Menderese destek çıkmak isteyen Faruk Nafiz aynı amaca hizmet etmek için, başkaları savaşırken nasıl Türk askeri fedakar olmadan seyredebilir. Ruslar insanlığı bitirecek yeni silahlar üretip hiç tereddütsüz kullanacaklar diyecektir. 22 Ağustosta III. Dünya Savaşı gizli silahları üzerine halkı tedirgin edecek tefrika yayımlanmıştı. Yani kısaca durumu gazete üzerinden evet asker gönderdik ama bu bir savaş değil, metin olun. Biz III. Dünya Savaşını engellemek için önlem alıyor, dünyayı sonlandıracak silahlar üreten zalim Rusya’ya karşı tavrımızı alıyoruz. Dünyayı kurtarmak adına orada savaşan yürekli askerlere nazaran kılımızı kıpırdatmazsak nasıl vicdanımız rahat olabilir mesajları veriliyordu. Hürriyet o gün 133.750 kişi tarafından okunmuştu. 31 Temmuzda, Kore Savaşı  başladığından beri vaziyetimiz aynı. Olayları saptıranlar komünistlerdir diyen Fuat Köprülü, Menderes ve Nafize böylece destek çıkmış ve dolaylı yoldan asker gönderimini o günlerde onaylamayan halka, meclise, muhalefete ve barışsever topluluğuna komünist damgasını iliştirmişti. Milliyetçi olan bir kimse asla komünistte olamayacağına göre bunların hepsi vatan haininden başka bir şey değildi. Keza gözdağı vermek için barışsever topluluğuna hapis cezaları dahi verilmişti.   
27 Temmuzda Doğruyol partisine eleştiri getiren Hürriyet, en az yardımı alıp, muhalefet ve meclise sormadan anayasaya aykırı bir şekilde 4500 asker gönderip yine de Atlantik Paktına dahil olmuyoruz diyerek eleştiride bulununca 28 Temmuzda İnönü bize karşı olması muhtemel bir saldırıda BM nasıl bir yardımda bulunacağının hala belirsiz olduğunu eleştirmekteydi. 31 Temmuzda Atlantik ve Akdeniz Paktı’na Türkiyenin katılması tartışılıp 3 Ağustosta Atlantik Paktına başvurumuz gerçekleşti. Artık gündem avrupalılaşma adınaydı. 5 Ağustosta daha önce hiçbir hükümet bizi Kuzey Atlantik Paktına sokamadı ama asker göndermemizin karşılığını alıyoruz Washington başvurumuzu inceliyor. Kesin pakta dahil olacağız gibi haberler yayımlandı. Bu da halka, asker gönderdik insanlık adına vicdanımız rahat. Daha önceki hiçbir hükümetin yapamadığını da yaptık. Pakta girdik gireceğiz siz içinizi ferah tutun demekti.  7-16 Ağustosta ara ara paktla ilgili yazılar çıkmasına karşın 15-16-17 Eylülde Pakta dahil olamadığımız halka tıpkı NATO olayında olduğu gibi müslüman olduğumuzdan pakta alınmadık. Oysa Avrupanın en güçlü ordusuna sahibiz. Amerika bile bizden asker istedi. İçimizde komünistte barındırmıyoruz. Bundan sonra bencil olacağız. Memleketimizi  düşüneceğiz diyerek öfkeyle sunuldu. Oysa yine demokrat parti yanlış atı oynamış ve Türkiyeyi Amerikanın oyuncağı haline sokmuştu. Makalede de belirtildiği üzere ekonomik bağımlılık Marshall yardımı ile askeri bağımlılık NATO ile sağlanmıştı.
Tüm bunlar II.Dünya Savaş’ı sonrası Amerika’nın Avrupa siyasetinin bir özetidir. Rusya’nın komünizmin tehdit olduğunu kabul ettirip, Avrupayı kendisine bağımlı hale getirmiştir. Bu durum gazetede 22 Temmuzda Avrupa artık Amerikanındır diyerek açıkça belirtilmiştir. Artık Amerikan endüstrisi, ithalatı ve ihracatı yıllarca tüm Avrupada sözünü geçirecektir.

EDA BAŞPINAR

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Şinasi'nin "Münacaat" şiirinin beyitleri ve açıklamaları

MÜNACAT ŞİİRİNİN ÇEVİRİSİ

DİRSE HAN OĞLU BOĞAÇ HAN DESTANINDAKİ MOTİFLER