Yunan Mitolojisi



Yunan ve Latin Tarihi

YUNAN EDEBİYATI



HEY İNSANOĞLU GÜCÜN NERDE?

-içimde... 

Çocukken Herkül ve Zeyna ile büyütülmüş, müthiş bir donanıma sahip, koltuktan koltuğa zıplayan, chakram’ı frizbi tadında annemin tabaklarıyla, CD’lerle deneyimlemiş bir çocuktum. Böyle çılgın bir çocukluktan sonra pekte normal şeylere hiç bir zaman ilgi duymadım. Dijital oyunlarla da bu yönümü epey bir geliştirdirdikten sonra üniversitede mitoloji dersi açıldığını görünce kontenjana dahil olabilmek için arakadaşımın sisteminden dersi geri çekmişliğim de olmadı değil. Neyse ki bir şekilde durumu izah ettim ve küçük bir iyilik karşılığında hallettik. Çok şükür! Sonuç olarak bu yazıyı bugün oluşturabilmemde dersini anbean dinlediğim Ömer Faruk Huyugüzel hocamın derste bize aktardığı notları hala kıymetlimiz gözüyle koruyabilmiş ve baş üstünde tutabilmiş olmamın etkisi haliyle fazladır. Aşağıda tutmuş olduğum ders notlarımdan ve Pierre Grimal’ın “Yunan Mitolojisi” isimli kitabından harmanladığım evladiyelik bilgiler yer almakta. Mitolojiye ilgili olan insanoğluna bir parça yardımım dokunsun, Kim Beşyüz Milyar İster gibi tv yarışmalarında tanrılar hakkında çıkan sorularda tam puan alabilsin diye bu yazıyı derleyip topladım. Çalışmanın sınavlarda, genel kültürde ve ilgilisine faydalı olması dileğiyle... 



VE İNSAN TANRIYI YARATTI

Mitoloji sayesinde kutsallık ürkünçlüğünü yitirdi1 


Yunan edebiyatı MÖ. 11.yy ile MÖ. 1.yy arasında 10 yy devam eden edebi akım dönemini kapsar. Romadan ve latin edebiyatından daha eskidir. Yunanlılar şehir/site devletleri içinde yaşarlar. Bu devletler, birleşerek daha büyük devlet olabilir yahut bir şehir devleti başka şehir devletlerini kendi içine katabiliyordu. En önemli ve bilindik şehir devleti Atina ve Sparta’dır. Atina ve Sparta sürekli birbirleriyle savaş halinde ve diğer şehir devletleri aralarında paylaşamamaktadır. Günümüzde Smirna, Efes, Bodrum, Bergama, Milas gibi batı anadolu kıyıları, Suriye ve Lübnan kıyıları eskinden yunan şehir devletiydi. Yunan mitolojisi genel olarak Yunan şehir devletlerinin kendi aralarında yaptıkları savaşlar ile Persler (eski İran kavimi) arasında geçen savaşları konu alır. Bu tarihi serüvenden en önemli isim kuşkusuz ki İskender’dir. Hindistana kadar gitmiş, Suriyeyi almış, Persi yıkmış ve İran’ın hakimi olmuştur. Babilde de ölmüştür. Yunan şehir devletleri MÖ. 1.yy da Roma devleti altına girer ve Roma edebiyatı gelişmeye başlar. 

ROMA EDEBİYATI

Romalıların tarihi MÖ. 8.yy dan MS. 5 ve 15.yy’a kadar devam eder. MÖ. 8-6.yy arası Krallık dönemi, MÖ. 6-1.yy arası Cumhuriyet dönemi, MÖ. 1- MS.5-15 İmparatorluk dönemi olmak üzere toplamda üç dönem görmüştür. Roma edebiyatında en parlak dönem MÖ. 1.yy ile MS. 1.yy arasıdır. 2yy’lık bir dönemde Romalılar tüm Yunan devletlerini ele geçirir ve büyür. Sezar’ın ölümü ile Cumhuriyet yıkılır, Agust ile İmparatorluk başlar. Dünyanın en büyük imparatorluğundan biri kurulmuş olur. MS 4.yy’da (395) merkezi Roma itibarını kaybediyor ve Batı Roma İmparatorluğu ile Doğu Roma İmparatorluğu olmak üzere imparatorluk ikiye ayrılıyor. Her iki imparatorlukta Türkler tarafından yıkılmıştır. Batı Roma 5.yy’da (476) Hun Türkleri-Atilla, Doğu Roma 15.yy’da (1453) Osmanlı-Fatih yıkmıştır. 2.yy’da Roma Hıristiyanlığı kabul etmesiyle 4.yy’a kadar bu durum tüm Romada yayılır ve Avrupada Ortaçağ başlar. 

Yunan ve Latin edebiyatının dili birbirine çok benzer. Bu sebeple ortak bir edebiyat gibi algılanır. Bu dönemde yetişen edebiyatçılar gelecek nesilleri etkilemişlerdir. Avrupa edebiyatı eski Yunan ve Latin edebiyatından beslenmiştir. Yunan mitolojisi çok derli toplu, hikayesi bilinen, belirgin bir mitolojidir. Romada bu Tanrı ve Tanrıçalara inanmıştır. Mitoloji esasen din demektir. Yani çok tanrılı Yunan/Roma dinine mitoloji denir. Din değil de Mitoloji denmesinin nedeni fantastik ve olağanüstü, akıl dışı, mit ve efsanelere de yer vermesidir. Mitler konuları bakımından ikiye ayrılır; “tanrı-doğum mitleri”2 ve “evren-doğum mitleri”3. Yunan mitolojisinin kaynakları Homeros’un İlyada ve Odise; Hesiodos’un Teogoni, İşler ve Günler; Plutarkos (Tarihi); Pusanias (Coğrafya) isimli mit eserlerdir. Teogoni; kainatın ve insanların yaratılışından ve ilk kavimlerin neredelerde kurulduğundan bahsederken İşler ve Günler; halk inançları, günün vakitlerinde hangi tanrıya hangi duanın edileceğinden bahseder.



Romalılar, Yunan mitolojisini büyük ölçüde benimsemişler, sadece bazı hikayelerde bazı değişiklikler yapıp, Yunan mitolojisindeki Tanrı ve Tanrıçaların isimlerinde bazı değişiklikler yapmışlardır. Bu sebeple başka kitaplardan başka bilgiler de karşımıza çıkabilmektedir. Yani mitin doğrudan doğruya tek bir gerçeği bulunmamaktadır. Halkların belli dönemlerde bazı konuları açıklamada inandıkları olağanüstü hikayeler bir evrimin sonucunda ortaya çıkarlar. Zeusun doğuşu bile bir kaç farklı rivayetle açıklanır. Yunan mitolojisi esasen iki Tanrı ailesinden olulur, buna iki Tanrı ırkıda denir; Titanlar ve Zeusun ailesi. Yunanlılar çok eski çağlarda dünyanı Titanların idare ettiklerine inanırlarmış. Daha sonra Zeus Titan babasını tahttan indirip dünyayı çocukları ve kardeşleri arasında paylaşmıştır. 

TİTANLARLA ZEUS ARASINDAKİ SAVAŞ


Uranüs ile Gaia’nın birlikteliğinden Titanlar, Titanidler, Hekatonkheirler (Yüz kollu canavarlar) ve Kykloplar doğdu. Bir Titan olan Kranüs annesi Gaia’nın yardımıyla nefret ettiği babasının hayalarını bir tırpanla kesmesiyle mit hikayeleri başlar. Uranüsün yarasından damlayan kanlar düştüğü her toprak parçasını döller ve Erinysler, devler ve Meliadeler doğar. Gaia oğlu Kronüs’e bir gün tıpkı kendisinde olduğu gibi çocuklarından birinin günün birinde kendisini tahttan indireceğini ve iktidarına son vereceğinin kehanetinde bulunur. Bu yüzden Kronüs, Titanis Rheia’dan doğan kızları Hestia, Demeter ve Hera ile oğulları Hades ve Poseidon’u yemiş.4 Rheia doğan son çocuğuna kıyamayıp yerine bir beze taş sarıp vermiş. Kranüs taşı çocuğu sanıp yutmuş ve rahat rahat hükümdarlığına devam etmiş. Bu arada Zeus’u annesi başka bir akrabasının yanında Girit’te keçi Amaltheia’nın sütü ve İda Dağının arılarının balını yedirerek büyütmüş.5 Zeus büyüyünce hileyle babasını kandırıyor ve Kronüs yuttuğu çocuklarını geri tükürüyor. Yeniden doğan Titan kardeşler Zeusun tarafını tutup babalarına karşı savaş açıyor ve onu on yıl süren savaş sonucunda tahttan indiriyorlar. Bu tahttan indirme başka başka hikayelerde şöyle geçer; “Gaia’nın Zeus’a, eğer Kronos’un Tartaros’a kapattığı canavarları safına çağırırsa ancak zafer elde edeceği kehanetinde bulundu. Böylece Kyklopların, Hekatonkheirlerin ve Devlerin yardımıyla Kronus’un çocukları babalarını tahttan indirmeyi başarırlar. Kronoslar ve Titanlar zincire vurulur. ...ilk Olymposluları iktidara geçiren Titanlar Savaşı budur.”6 Günümüzde de bu konuyu anlatan filmler mevcuttur. Yunan mitolojisi Zeusun tahtı ele geçirmesiyle başlar. Altın Çağ döneminde Zeus Kronus’u tahttan indirip tahta geçince gökyüzünün, kainatın ve dünyanın tanrısı oluyor. Yendiği Titanları yeraltına gönderiyor. Bazılarını affederek yanına alıyor. Zaman zaman bu Titanlar yeryüzüne çıkarak yada başka birtakım oyunlarla Zeusu tekrar tahttan indirmek için çalışırlar. Zeus yeryüzünü ve evreni kardeşleri, eşleri ve çocuklarıyla paylaşarak idare etmektedir. Mitoloji demek daha çok Zeusun kendisi ve eşleri, çocukları, kardeşleri, başka yarı tanrı yarı insan olan kahramanların yada varlıkların hikayesi demektir. Çok garip yarı insan yarı hayvan fantastik birtakım varlıklarla ilgili hikayeler bulunmakta. Mesela kanatlı at Pegasus ne insan ne tam manasıyla hayvandır. 


Greek Gods Family Tree

Resim:https://ludios.org/greekgods/

Mitolojide 12 sayısı kutsaldır. Tanrılar 12 tane olarak bilinir. Hades ve Poseidon yeraltında ve denizde bulunduğundan gökte olan on iki tanrı içinde sayılmazlar. Ayrıca Hadesin eşi Persephone, “...Poseidon’un eşi Nereus ile Doris’in kızları Amphitrite’de dışarıda tutulur.”7 Rivayete göre bunların 6 tanesi erkek, 6 tanesi kadın; başka bir rivayete göre 7’si erkek 5’i kadındır. Tanrılar Afrodit, Apollon, Artemis, Hephaistos, Athena, Ares, Hermes ve Dionysos’tur.8 Yunanistanın kuzeyinde bulunan Olimpos dağında her daim dünyayı bu 12 Tanrı idare etektedir. Bu dağda mabederi/külliyatları var. Buna Pantzon (Panteon) denmektedir. Her tanrının kendine ait bir sarayı bulunmakta. En büyük saray Zeusa ait. Tanrılardan birisi cezalandırılıp yeryüzüne gönderilirse, bir başka tanrı Olimposa çıkıyor böylece 12 sayısı tamamlanıyor. Apollon mabedi yada Artemis, Zeus tapınağı gibi isimler altında tapınaklar bulunmakta.




İnsanlar burada bu tanrılara tapınıyorlar ve bu tapınaklarda Kahin adını verdikleri din görevlileri bulunmakta. Kehanet gücüne sahip kadın veyahut erkek din görevlileri tanrılarla insanlar arasında münasebetler kuruyor, dilekler iletiyor, kurban adıyorlar. Kahinler dışında “Rahip” adı altında da din görevlileri bulunmakta. İhtişamlı tapınaklarda dua edip, adaleti sağlayıp, kurban kesiyorlar. Tanrılara kendilerine verdikleri nimetlerden dolayı şükrediyorlar. Birtakım eğlenceler düzenliyorlar. Tanrılar için şarkılar besteleyip, şiirler söylüyorlar. Tiyatronun bu şekilde doğduğu söyleniyor. Trajedi ve Komedinin Tanrılar için yapılan dini ayinler sırasında doğduğu söyleniyor. Yunan mitolojisinde heykellere, resimlere baktığımızda tanrıların çoğu insan biçiminde tasvir ediliyor. Huyları, karakterleride büyük ölçüde insana benziyor.


Bu açıdan Platon, -Yunan mitolojisi nedir? Putperestliktir. İnsan gibi güreşiyor, yiyor, içiyor, ondan sonra nifak saçıyor yahut kavga çıkarıyor. Böyle tanrı olmaz, insan böyle bir tanrıya inanmaz. Bunlar tanrı olamayacaktır. Çünkü insanlar gibi çok zayıf tarafları bulunmaktadır. Çok tanrılı bir dine inanmakta mümkün değildir. Tanrı kavramıyla bu tanrılar ilişkisizdir.- demiştir. Platon bu bakımdan Homeri de çok eleştirir. Onun bir sürü uydurma hikaye anlattığını savunur. Homerin 8.yy da yazdığı destanları, şiileri kendi cumhuriyetinde okunmasını, söylenmesini, basılmasını yasaklamak istiyor. Ama Aristo, -Bu hikayeler büsbütün kenarı atılmamalıdır. Bunlar ibretlik hikayelerdir. İnsanoğlunun karakterinin bir bir tarafını gösterir. Ve insanoğlunun geçmişine dair bize fikir verirler.- demekle birlikte; Aristoda, -Bunlar gerçek tanrı değildir. İnsanların karakterlerini ve tarihi geçmişini temsil etmek üzere uydurduğu varlıklardır. Tanrılarla ilgili hikayeler insanoğlunun yaratılışını, karakterini somut bir şekilde ortaya koyduğu ibretlik hikayelerdir. Sembolik ve alegorik manalar taşırlar.- demiştir.



Bu dine bağlı bir takım şenlikler yapılmaktadır. Tanrıların verdikleri nimetler için şükrediyorlar, zor durumda kaldıklarında yardım istiyorlar, ölülerine dua ediyorlar, kurban yerlerinde adak adayıp kurban ediyorlar, büyük şehirlerde festivaller düzenleyip tanrılara hediyeler sunuyorlar. Şenliklerde oyunlar oynanıyor, şarkılar ve şiirler söyleniyor. İşte sanat hayatı bu şenliklerden doğuyor. Müzik, tiyatro ve şiir gibi sanatlar burdan doğuyor. Yapılan tanrı tiplemeleri ile trajedi, tiyatro ve komedi doğuyor. Sanat hayatının kaynağı dindir düşüncesi Yunan mitolojisinden doğmaktadır. 

Tanrılar ve Eşcinesellik


Tanrıların ve tanrıçaların eşcinselliğe eğilimleri bulunmakta. Tanrıların çoğalışında bazen eşcinsellik bazen iki kardeşin ensest evlilikleri ile oluşmakta. Dolayısıyla Yunanlılar arasında bu tür ilişkiler ilk başlarda oldukça yaygın görülmektedir.

Zeus ve Kardeşleri

HESTİA: Aile ocağı ve sonsuz bakirelik tanrıçası
DEMETER: Bereket ve hasat tanrıçası.
HERA: Ana kraliçe. Evlilik ve aile tanrıçası.


ZEUS: Göktanrı. Roma mitolojisinde Jupiter olarak bilinir. Baş tanrıdır. Babası Kronüs, annesi Rhea’dır. Gökyüzünün ve gökgürültüsünün tanrısı olarak bilinir. Sembolü şimşektir. Resim modellerinde elinde bir şimşek tutar. Diğer sembolleri kartal, boğa ve meşe ağacıdır. Erkek kuvvetinin yani maddi kuvvetin temsilcisidir. Çok güçlüdür. Babasını yendikten sonra yeryüzünü kardeşleriyle beraber paylaşıyor. İki kardeşi vardır Poseidon ve Hades. Yeryüzündeki denizler Poseidona, yeraltı ve cehennem Hadese düşüyor. Gökyüzü ve diğer tüm yıldızlar da Zeus’un idaresi altında. Zeus çok çapkın bir kişiliğe sahip. Ölümlüler, tanrılar, yarı ölümlüler ve erkeklerle ilişkisi bulunmakta. İlişkilerinden ünlü mitolojik kahramanlar doğmuştur. Bunlar tanrı yada yarı tanrılardır.



POSEİDON: Roma mitolojisindeki adı Neptün’dür. Denizlerin, depremin ve atların tanrısı. Sembolü üç dişli dirgendir. Denizlerin içinde yaşar ve zaman zaman denizin üstüne çıkar. Atlarıyla yeryüzünü dolaşır. Kanatlı at olan Pegasusun ve Altın Kılıçlı Varlık Khrysaor’un babasıdır.9 Poseidon deniz tanrılarından birisi olan Medusa ile evlidir.


Medusa bu İstanbulda Yerebatan Sarnıcında bulunan gözleri ateş saçan, yılan saçlı korkunç kadın. Gözlerine bakan kişiyi taşa çevirebiliyor. Bunlara gorgo/gorgon da deniyor. Mitolojide üç tane gorgo vardır; Sthenno, Euryale ve Medusa. Bunlardan ölümlü olan ve en korkunç olan Medusa’dır. Gorgonlar yılan saçlı, yaban domuzu dişli, elleri tunçtan, altın kanatlı, delici bakışlı korkunç yaratıklardı.10


Poseidonla alakalı bir diğer hikaye ise Atina şehrinin kuruluşundan bir tanrıça olan Athena ile karşı karşıya gelmesidir. Atina şehri kurulduğundan bu şehrin tanrısının kim olacağı ile ilgili tanrılar arasında bir yarış düzenleniyor. Poseidon ve Athena dişli iki rakip olarak ortada kalıyorlar ve kavga ediyorlar. Poseidon Athena’nın amcası. Anlaşamayınca Zaus araya giriyor ve Atina şehrine en yararlı şeyi kim verirse ve Atina halkı kimi seçerse o tanrı olsun diyor.


Poseidon elindeki yabayı bir kayaya vuruyor ve kayanın içinden azgın bir at çıkıyor. Bunu Atinalılara vermek istiyor fakat at kaçıyor. Athena ise elindeki mızrağı toprağa vuruyor ve yerden zeytin ağacı çıkıyor. Zeytin ağacını Atina halkına hediye ediyor. Bu faydalı ağaç dolayısıyla Atina halkı tanrıları olarak Athenayı seçiyor. Atinanın adı da burdan geliyor.


Poseidon Turuva Savaşında da adı geçiyor. Odise destanında ona kızgın olduğu için Odisenin eve dönüşünü sık sık engelliyor. Fırtınalar çıkarıp denizi kabartıyor. Odise bir adaya sığınmak zorunda kalıyor.

HADES: Roma mitolojisindeki adı Plüton’dur. Bütün insanların ve diğer tanrıların korktuğu bir tanrıdır. Başındaki miğfer sayesinde görünmez olabilir. Bu miğfer ölümü simgeler. Yeraltında yaşar. Yeraltının ve ölümün tanrısıdır. İnsanlar öldükten sonra Hadesin ülkesine gidiyor. Bu ülkeye girebilmek için ülkenin etrafını çevreleyen Stiks nehrinden karşıya geçmeleri gerekiyor. Nehirden karşıya bir kayıkçı belli bir ücret karşılığından geçiriyor. O yüzden ölülerin ya ağzına ya da gözlerine iki altın sikke koyarlarmış.


Mitolojik inanışa göre Hades’in yeraltı ülkesi iki kısımdan oluşuyor. Erabos (Araf) ve Tartaros (Cehennem). Ölüler önce Erabosta bulunuyor günahlarının ağırlığına göre Tartarosa gidiyorlar. Tek bir cehennem yok bir çok cehennem var. Cennet Zeusa yakın bir yerde bulunuyor. Hadesin Kerberos adında üç başlı, yılan kuyruklu bir köpeği bulunmakta. Bunu belki bir çoğumuz Harry Potterdan hatırlarız. 


Kerberos yeraltı dünyasından çıkmak isteyen ruhları ve yeraltına inanmak isteyen insanları engelleyen korkunç bir yaratık. Herkül bu Kerberosu yeryüzüne çıkarıyor. İnanışa göre bu köpeğin ağzından akan salyalar yeryüzünde zehirli bitkilerin oluşmasına sebep oluyor. Hades çok kötü ve acımasız bir tanrı olarak görülse de Poseidon ve Hadesten farklı çok güvenilir bir tanrıdır.


Yeryüzünde Kronüs ile Rhea’nın kızı ve aynı zamanda Zeus’un kardeşi olan Demeter Zeus ile birleşerek dünyanın en güzel kadını olan Persephon’u doğurur. Hades, Persephone’a aşık olmuştur. Persephone’u kandırıp ona yeraltına davet eder. Orada ona bazı meyvalar (Nar tanesi) yedirtir. Fakat bu meyveler Persephone’un yeryüzüne dönmesini engelliyor. İnanışa göre yeraltından bir şey yiyen biri bir daha yeryüzüne çıkmazmış. Yeraltında Persephonela evlenir.


Demeter kızını uzun bir süre arar ve bulamaz. Güneş Tanrısından her şeyi öğrenir ve bunun üzerine çok üzülür. Demeter dünyaya küser, Olimpustan iner ve bir köyde yaşamaya başlar. Böylece görevinide ihmal etmeye başlar. Mitolojiye göre onunda görevi yeryüzüne buğday, ürün vermektir. İnsanlar Demeterin üzüntüden işini aksatması sonucu açlıktan kırılıyor. Bunun üzerine Zeus, Demeter ve Hadesi görüştürür. İkisi arasında şöyle bir anlaşmaya varılıyor; Persephone yılın üçte ikisinde yeryüzünde, üçte birinde yeraltına yaşayacakmış. Demeter küskünlüğü bırakıp ürün vermeye devam eder. Ama yeryüzünde yılın üçte birinde yani Persephone’un Hadesle yeraltına indiği dönemde ürünsüz bırakıyor. Toprağın ürünsüz kaldığı kış mevsiminin belirlenmesi ile ilkbahar, yaz ve sonbahar gibi mevsimler de bu şekilde oluşmuştur. 

ZEUSUN EŞLERİNDEN BAZILARI


Hera: Zeusun ablası, ilk eşi ve ana kraliçedir. Temsil ettiği kavram evlilik, annelik ve doğumdur. Zeus ile birlikte mutlu bir hayat yaşamak ister ama Zeusun çapkınlıkları yüzünden sık sık öfkelenir. Çok güzel ve kıskanç biridir. Zeusun kendisinden habersiz birlikte olduğu kadınlardan ve bu kadınlardan doğan çocuklardan intikam alır. Mesela bu sebeble Herkül’e dünyayı zindan eder. Kendi doğurduğu çocuklardan birisi çok çirkin diye onu Olimpus’tan atıyor. Hefoistos çok çirkin bir Tanrı, onu bir türlü sevemiyor ve beğenemiyor. Hefoistos’u başka bir kadın büyütüyor. Hera insanlar arasındaki kavgalarda da taraf tutuyor. Turuva Savaşında Yunanlıları tutan Tanrıçadır. Hatta kocası Zeus’u bile korkutuyor, ürkütüyor. O yüzden Zeus ondan gizli kaçamaklar yapıyor. Zaman zaman Zeus’a bile hükmeden bir kadın. Bunlar hep insanlara ait olan davranışlar.


Demeter: Zeusun kız kardeşidir. Persefon’un annesi, bereket ve hasat tanrısıdır. Hadesin evlendiği yer altına kaçırdığı Persefo’un annesi. Roma mitolojisindeki adı Ceres’dir. Bereket ve buğday tanrıçasıdır. Mevsimlerde onun sayesinde ortaya çıkmıştır. Çok duygulu bir anne.


Minemesine: Zeusun halası. Hatıra ve hafıza tanrıçası Zeusla evlendikten sonra Müz adı verilen dokuz kız ilham perisini dünyaya getirir. Bu Müz’ler şairlere, müzisyenlere ilham veren peri kızlarıdır. Sanatın burdan doğduğuna inanılıyor. Sanatçılara ilham verip sanat eserlerinin doğmasına yol açtığından sanatın tanrıçaları gibi biliniyor. 

ZEUSUN ÇOCUKLARINDAN BAZILARI


Ares: Savaş tanrısı. Zeus ve Hera’nın oğlu. Roma mitolojisinde adı Mars’tır. Athena’da savaş tanrısıdır. Ona, Deimos ve Phobos adında kaygı ve korku iblisi ile Eris nifak iblisi ayrıca kadın savaş iblisi Enyo hizmet etmektedir.11 Athena’dan farklı olarak böyle vahşi, kanlı ve hoyrat bir savaş tanrısıdır. Athena ile Ares sık sık kavga eden çelişen iki tanrıdır. Helen Athena’yı yakından takip eder ve Athena lehine Aresten aldığı haberleri babasına jurneller. Athena zaman zaman Titanları tutuyor, bazen de babasının tarafına meyil ediyor.


Athena: Roma mitolojisindeki adı Minervadır. Stratejik savaşın, aynı zamanda harp sanatının, savaş sanatının tanrısıdır. Akıl ve zeka tanrısıdır. Simgesi kalkan, mızrak ve zırhtır. Çok kurnaz, çok iyi plan yapan birisidir. Athina şehrinin kurucusu ve tanrısıdır. Amcası Poseidon ile de çekişmesi vardır. Her ne kadar savaş arabasını icat etmiş olsa da Atina şehrine zeytini bahşetmiş olması ve zeytin yağından nasıl faydalanacağından bahsetmesi12 dolayısıyla barışın tanrısı da sayılır.


Zeus babası Kronosu tahttan indirmişti. Zeusta annesi Gaia’nın kehaneti üzerine aynı şekilde tanrıça Metis’ten doğacak olan ikizlerden erkek olanın kendisini günün birinde tahttan indirebileceğini ve buna kalkışacağını düşündüğü için çocuklarına karşı daima şüphe ile yaklaşıyor. Tıpkı kendisi gibi Athena’nın da kendisini tahttan indireceğinden korkuyordu. Çünkü Athena diğer çocuklarına göre zekiydi. Tıpkı babası gibi -bütün çocuklarını yutmamakla beraber- sadece Athenayı annesiyle beraber yutuyor. Sonra Athena midesine oturmuş gibi artık Zeusa azap vermeye başlıyor. Hephaistos’a diyor ki şu baltayı benim başıma bir vur çocuk çıksın diyor. Baltayı vuruyor, başı yarılıyor ve içinden Athena çıkıyor. Bir başka rivayete göre Athena kalçasından doğmuş. Metisle beraber mi çıktı yoksa sadece kendisi mi çıktı bilinmiyor. Zeusun kafasından yada kalçasından çıkıyor. Çok zeki bir tanrıdır. Zeus bundan korkuyor. Bu zeka beni devirebilir diye. Athena zekasıyla bir çok savaşta kimin tarafını tutuyorsa onun galip gelmesine yol açıyor. Athena, Turuva Savaşında Hera’yla beraber Yunanlıları tutuyor. Ve Yunanlılara yardım ediyor. Yunanlılar bu sayede zafer kazanıyorlar.


Hephaistos: Roma mitolojisindeki adı Volkan’dır. Eşi Afrodittir. Hera’dan doğan çirkin ve topal çocuğu. Annesi ile babası arasındaki tartışmada annesinin tarafını tutunca Zeus onu Olimustan atıyor bir gün boyunca yeryüzüne düşmesi sürüyor. Ölümsüz bir tanrı olduğundan sadece topal kalıyor. Yeryüzünde başkaları tarafından büyütülüyor. Fiziki kusuru var ama el becerilerinde usta. Mühendis, mimar, demir ustası, inşaat, tahta-demir ustası. Ateşin tanrısı ve tapınak yapar. Ateşin ve zanaatların, volkanın, yanardağın tanrısı. Ateşle ilgili yani. Afrodit Dione ile Zusun kızı. Fakat Hephaistosu çirkin bulur ve Ares’le kırıştırır. Pandorayı kendi ocağından alınan ateşle, balçık ve suyla, Zeusun emriyle kadın yapar.


Zeus Pandorayı bu ocaktan aldığı ateşle canladırıyor. Pandora içinde bir çok kötülüğün bulunduğu kutuyu vererek yeryüzüne insanların erkek arasına gönderir. Erkekler arasında bir çok kötülüğün yayılmasına sebeb olmuştur. Zeus kendisine itaat etmeyen erkek insanları cezalandırmak için Pandora’yı yaratıp insan ırkının araksına yollar. Sağlam savaş zırhı, savaş aletleri yapıp yarı tanrılara ve tanrılara verilir. İlyada destanın yarı tanrı kahramanı olan Asil’in zırhını Hephaistos tarafından yapılıp hediye edilmiştir.


Apollon: Roma mitolojisindeki adı Apollon yahut Febüs diye bilinir. Tanrılar arasında en yakışıklı olanıdır. Annesi Leto’dur. Müziğe ezgiye önem verir. Güzel sanatların, ışığın, hastalık iyileştirme ve yaymanın ayrıca kehanetin tanrısıdır. Apollon mabedindeki kahinler Tanrılardan öğrendiklerini, insanların gelecekleri hakkındaki bilgileri aktarır. Apollon yahut Apollo da denir. Kadın tanrıça Artemisin ikiz kardeşidir.


Defne adlı peri kızına aşık olur ve aşkına karşılık bulamaz. Ve kızı yaprağa, ağaca çevirir. Defne ağacı böylece oluşmuş. Yaprakları taç şeklindedir.


Koronis Apollondan, Asklepios adında bebeğe hamileyken İskhys adlı ölümlüyle ilişkiye girer ve Apollon Koronisi okla öldürüp yakarken çocuğunu annesinin karnından alır.13


İlyada destanında anlatılan Truva Savaşındaki kralın kızı Kassandra’ya da aşık olur. Kassandra’ya kehanet gücünü verir. Burada da aşkına karşılık bulamaz. Bunun üzerine Apollon, -Sen kehanetlerini söyle ama kimse sana inanmasın!- der ve bu durum Truva Savaşının kaderini belirler. Çünkü, Kassandra Truva Savaşına girmeyelim, sonumuz kötü olacak. Heleni’de Yunanlılara geri verelim diye babasına ve kardeşlerine söyler ama kimse ona inanmaz. Sonunda savaşa girilir ve Kassandranın dedikleri çıkar. Bunun günümüze yansıması psikolojide “Kassandra Sendromu” ile karşılık bulur. Psikolojik yaklaşımlarda bazı kimseler kendilerine yapılan tavsiyelere kulak asmaz ve reddeder. Sonuçta başlarına inanmak istemedikleri olaylar gelir. Buna tıpta semptom=tanı=belirti denir. Kassandra gibi “Tanı Göstermek” deyimi burdan gelir. Apollon da Afrodit gibi Truvalıların tarafını tutup onlara yardım eden bir tanrıdır. Ama sonuç olarak savaşı kaybetmektedirler.


Bunun dışında ölümlü erkeklere karşı da ilgisi olmuştur. Hyakinthos ölünce bir sümbüle, Kyparissos’ta serviye dönüşmüştür.14


Batı kültüründe resim, heykel ve mimari sanatlarının çıkışı Apollon’a bağlanır. Phython isimli ejderhayı öldürmüştür. Bu nedenle ona kurban adanırken Phytho denen oyunlar düzenlenir.15 Güneş tanrısının özellikleri ile özdeşir.



Hera, Ares, Athena = Yunanlıları tutar

Apollon, Afrodit = Truvalıları tutar


Artemis: Roma mitolojisindeki adı Diyana. Apollonun kız kardeşi, orman ve tabiat tanrıçası. Avcı bir tanrıçadır, elinde yay bulunur. Vahşi hayvanların tanrıçası olarakta bilinir. Orman hayvanlarının doğurganlığına yardım eder. Sembolü yay olmakla beraber bekaretin temsilcisidir. Hiç evlenmemiş ve bir erkekle birlikte olmamıştır. Annesinin adı Leto. Apollondan önce doğuyor ve onun doğumunu izliyor. Kardeşinin doğumunun zor olması, annesinin çığlıkları ve acısı onun sonsuza kadar bakire kalmasına ve evlenmemesine sebeb oluyor. Doğum esnasında zorluk çeken ölümlü kadınların tehlikeli anlarında onlara yardımcı olduğuna inanılır. 


Agamemnon av sırasında bilmeden Artemis’in geyiğini avlar ve bu Artemisi kızdırır. Truva Savaşında Yunan başkomutanının ordusunun denize açıldığı anda Artemiste, rüzgar tanrısını ikna edip rüzgarı keser. Yunan kuvvetleri gemilerle açılamaz. Artemis bir şartla Agamemnonu affedeceğini söyler. Kızı İphigenia’yı kendisi adına kurban ederse. Agamemnon istemeye istemeye kızını kurban eder. Başka hikayelere göre de kızı yerine bir geyiği kurban eder. Bu Yusuf Peygamber’in hikayesini bize hatırlatır. Gemiler rüzgar alarak yola çıkar ve böylece Truva Savaşı başlar. Ay tanrısının niteliklerine sahiptir.


Dionises: Roma mitolojisindeki adı Baküs. Annesinin ölümlü bir kadın olmasından dolayı yarı tanrıdır. Bu sebeple Olimpusa sürekli giremiyor. Annesi kralın kızı Semele’dir.


“İki kez doğmuştur. ...Zeus’un sevdiği Semele’yi kız kardeşleri kıskanarak, kendini kaba bir aşığa teslim ettiğine onu inandırırlar. Sonunda genç kadının kalbine kuşku düşer ve aşığının tanrı olduğuna dair kanıt ister. Hera’ya göründüğü gibi, tüm görkemiyle kendisini göstermesini ister. Zeus direnir ama sonunda teslim olmak zorunda kalır, şimşek ve yıldırımlarla çevrili olarak ortaya çıktığında ise Semele heyecandan ölür. Zeus, henüz altı aylık olan karnındaki çocuğu biran önce çıkartmak için çabalar ve onu kendi kalçasına diker. Vakit gelip de oradan çıkarıldığında küçük Dionysos’un gelişimi kusursuzdur ve yaşayabilir haldedir.”16 


Sembolü asma, asma ağacı ve üzümdür. “Dionysos bir panterin sırtındadır ve elinde bir asa taşımaktadır. Bu, ucunda çam kozalağı olan ve sarmaşık bezekleriyle süslü uzun bir sopadır.”17 “Dionysos’un tutarlı bir efsanesi ve doğumdan tanrılaşmaya dek bir tür ‘biyografisi’ vardır.”18


Şarabın ve üzüm hasadının tanrısıdır. Bazen çok neşeli ve şenken hiç bir şey olmadan birden bire içine kapanık ve üzgün bir karaktere bürünen biri. Psikolojide Manik Depresif mizaç buradan gelmektedir. Üzüm yetiştirme ve şarap yapma sürecinde kendisine şükran sunmak adına ayinler, törenler ve eğlenceler düzenlenir. Bu şenliklerden de Trajedi ve Komedinin doğduğu söylenir. Ölüp dirilebilen bir tanrıdır. Düşmanları tarafından öldürülüp parçalanmıştır. Babası Zeus onu yeniden diriltmiştir. Hz İsa’nın olayına bu bakıma benzerlik gösterir. Hz İsa’ya da Tanrının oğlu gözüyle bakarlar. Yarı tanrı gibi olması açısından da benzerlik gösterir. Cezbeli olması, içip içip kendini kaybetmesi ve manik depresif olması, kadınsı davranışlara sahip efemine bir özellik göstermesi ve Satir denen erkek sevgiliye sahip olması tabii ki onu İsa’dan ayıran özelliklerdir. Batı kültüründe lirik şiir ve müzik sanatlarının çıkışı Dionises’e bağlanır.


Nietzche Trajedinin Doğuşu adlı kitabında sanatları ikiye ayırır. Cezbeli sanatları Dionises’e, akıl ve mantık ile bağlantılı sanatları Apollon’a bağlar. 


Afrodit: Roma mitolojisindeki adı Venüs’tür. Aşk ve güzellik tanrıçasıdır. Bir rivayete göre tanrıça olan Dione ile Zeusun kızıdır. Başka bir rivayete göre ise Zeusun büyük halasıdır. Dione ile Zeusun dedesi Uranüs’ten doğar. Uranüs’ün organı Kronüs tarafından kesilince denize düşen dölden gelişmiş ve Kıbrıs kıyılarında denizin köpüğünden doğmuştur. Köpükten doğunca kuğuların çektiği bir ağaç kabuğuyla Olimpusa doğru çıkmıştır. 


Tuhaf bir şekilde çirkin ve topal bir tanrı olan Hefahistos ile Zeusun isteği üzerine evlenmiştir. Afrodit bu evlilikten mutlu değildir ve gözü hep dışardadır. Savaş tanrısı Ares’le yasak bir ilişki yaşar. Sonucunda Anteros (Karşılıklı Aşk) ve Eros (Aşk) denen elinde yayı olan kanatlı bir aşk çocuğu olur.


“Bir gün Nifak (Eris), tanrıların arasına, en güzel tanrıça için bir elma atar. İçlerinden üçü ödül elmayı talep eder. Zeus Hermes’e üçünü birden -Afrodit, Hera ve Athena- Troya’daki İda’ya götürmesini ve orada Priamos’un oğlu güzel Paris’in hüküm vermesini buyurur. Tanrıçalar Paris’in önünde tartışmaya tutuşurlar ve ona hediyeler vaat ederler. Hera yargıcına bütün dünyanın kırallığını vaat eder; Athena onu savaşta yenilmez kılacaktır. Afrodit ise ona bütün ölümlülerin en güzeli olan Helen’le evlilik sunmakla yetinir. Paris Afrodit’ten yana kararını verir ve bu da Yunanlılarla Troyalıların arasındaki savaşın kaynağı olur.”19


Bunun dışında ölümlülerle, kral çocuklarıyla, kral torunlarıyla da ilişki yaşar. Afrodit, kendisini öfkelendiren Suriye kralını ensest ilişki ile cezalandırması sonucu doğan torunu Adonis’e aşık olur. Afrodit, Adonisi büyütmesi için Yeraltı ülkesinin kraliçesi Persephone’den yardım ister. Ölüler ülkesinde büyüyen Adonis’e Persephone de aşık olur ve Afrodite vermek istemez. Zeus eşliğinde alınan karar doğrultusunda “yılın üçte birinde Afroditle, üçte birini, Persephone ile kalan üçte birini de kimle isterse onunla geçirmesine karar verir.”20


Adonis yılın üçte ikisini Afroditle geçirmek isteyince Ares bu durumu kıskanır ve Adonisi öldürmek ister. Bunun üzerine canavar bir yaban domuzu Adonisi öldürür. Suriyeli kadınların “Adonis Bahçeleri” bu olay üzerine gelişmiş bir ritüeldir. Her yıl birden büyüyen çiçekler birden ölürler. Adonis çıkardıkları akım sebebiyle, Yakup Kadri ve Yahya Kemal’in şiirlerinde geçer. Bir rivayete göre Afroditin, Paris’in annesi olduğu başka bir hikayeye göre de Paris’in kendisini seçmesi sonucu Hera’nın aşkını ona sunduğu ve bu sebeplerden ötürü Truva Savaşının çıkmasında etkili olduğu Truvalıların tarafını tuttuğu söylenir. Erotik kelimesi Afroditle ilgilidir. Cinsel ağırlıklı bir tanrıdır. Bu açıdan baktığımızda dürüst, namuslu ve iffetli anne-kadın çizgisiyle ana tanrıça Hera’ya zıt bir karakterdir.


Hermes: Roma mitolojisindeki adı Merkür’dür. Haber tanrısıdır. Olimpusta oturup, tanrılar ile tanrılar, tanrılar ile ölümlü insalar/kahinler arasında haber taşır. Kahinliği kardeşlerinden öğrenmiştir. Annesinin adı Maia/Maya’dır. Çok hızlı hareket edebilen kurnaz bir tanrıdır. Doğumu, kundağından kaçışı, kardeşlerinin sorumlu olduğu hayvanları çalması ve Kylenne tepesinde yani doğduğu mağarada bulduğu kaplumbağa ve kurbağa bağırsaklarından Lir’i icat etmesi, Lir denen sazı Apollona çaldığı koyun sürüsüne karşılık vermesi, Pan’ın flütü olan Sirenks’i icat etmis ve Sirenk’i de Apollon’a altın bir çoban değneği karşılığında satması anlatılır. Çok iyi saz çalar, hatta Apollondan bile güzel çaldığı söylenir. Bu saz sayesinde babası Zeusun bazı kaçamaklarına yardımcı olmuştur.


Ölülerin ruhlarının ölüler ülkesine geçişinde eşlik eder. “Hermes’im büstü, kabaca yontulmuş bir dayanağın üzerinde yol ve sokak dönemeçlerine yerleştirilebiliyordu. Yolcuların eşlikçisi ve rehberdir; çobanları korur. Anıtlarda, kimi zaman ‘İyi Çoban’ tavrında, omzunun üzerinde bir kuzu taşırken temsil edilir.”21 Garip, öte alemlerden bilinmezden haberler taşıması dinlerdeki melekleri akla getirir. Gayb/batini alem, bilinmezden insanlara haber taşıması batı kültüründeki Hermatik Bilgi kavramının ortaya çıkmasına sebeb olmuştur. Kalbine doğmak, hissine kapılmak, hissi vuku bulmak denir. Bu hissi getirenin Hermes olduğu söylenir. Edebiyat Teorisinde bazı sembolist şairler öte alemden bazı varlıklarla iletişim halinde olduklarını ve böylece hermatik bilgiye sahip olduklarını söylerler.


Herkül: Annesi kral kızı Alkmena’dır. Bu sebeple ölümlü bir yarı tanrıdır. Zeus, Alkmena’ya kocası kılığında yaklaşır ve ona sahip olur. Hera bu gayrimeşru ilişkiden haberdar olur. Herkül’e bu sebeple eziyet eder. Kocasının ihanetine duyduğu acıyı gayrimeşru oğlundan çıkarır. Herkül’ün doğumunun ikinci gününde ona iki yılan yollar. Herkül tanrı çocuğudur ve bu iki yılanı daha iki günlükken öldürür. Güç ve cesareti temsil eden savaş tanrısıdır. Güçte, cesarette, güreşte, okta, üstüne yoktur. Onsekiz yaşına geldiğinde bir canavarı öldürür. Bu açıdan Oğuz Kağan’a benzetilir. Oğuz Kağan da halkını tehdit eden canavarı ağaca bağladığı geyikle kandırıp alt etmiştir. Herkül evlenir ve çocukları olur ama Hera yine de onu rahat bırakmaz. Karısıyla arasını bozar ve kışkırtır. Her şeye karışan karısı Herkül’ü çileden çıkarır ve bir cinnet anında Herkül’ün karısı ve çocuklarını öldürmesine sebep olur. Bunun üzerine Zeus ve diğer tanrılar onu cezalandırır. Bir kralın hizmetine verilir ve kralın her dediğini yapmakla yükümlü olur. Kral, Herkülden yapılması çok güç 12 iş ister. Buna mitolojide Herkülün 12 İşi denir. En önemli görev yeraltındaki Hades’in köpeği üç başlı Kerberos’un yeryüzüne çıkarılması ve etkisiz hale getirilmesidir. Böylece insanları büyük bir korkuda kurtarır. Ve ölümlüler yeraltına inebilirler. Promete adlı titan tanrısını da aldığı cezadan kurtarır.


Promete/Prometheus: Bir titan tanrısıdır. Zeusun amcasıdır. Zeus ile karmaşık bir ilişkisi vardır. Zeus ile babası Kronus yani titanların açtığı savaşta tarafsız kalmış bir titan tanrısıdır. İçten içe yeryüzünü despotça ve hoyratça idare ettiklerinden, adil davranmadıklarından Zeus ve ailesine öfkelidir. Esasen çok kurnaz, akıllı ve insancıl bir tanrıdır. Erkek insan türünü yaratan tanrıdır. Zeusu tahttan indirmek, onun hakimiyetine son vermek için kendisine müttefik erkek/er insanı yaratıyor. İnsanı diğer dinlerde olduğu gibi balçıktan yaratır. Hephaistos’un ocağından ateş alarak insana ruh verir.


Bu ateşin bir parçasını da yeme, içme ve aydınlanma ihtiyacını gidermesi için insanlığa hediye eder. Bu bir nimettir. Zeus ondan sürekli şüphelenir ve bu yaptıklarını öğrenince Promete’ye ceza verir. Onu Olimpustan atar ve onu bir dağa Hephaistos’un ocağından yapılan bir zincirle zincirler.


Şiirlerde de anlatıldığı gibi her gün bir kartal gelerek Promete’nin ciğerini yer ve ertesi gün ciğer yeniden oluşur. Bu işkence on bin yıl sürmüştür. Zeus, Promete’nin er insan müttefiklerinin kafasının karışması ve aralarına nifak sokup birbirlerine düşmeleri için Pandorayı yollar. Tevfik Fikret eserinde Prometeyi, insanlara iyilik yapmış, özgürlüğü, medeniyeti ve ileride olaşacak teknolojinin kaynağı ateşi hediye etmiş, despotluğa kafa tutan hür ve bağımsız biri olarak anlatır.


Helen: Zeusun bir kaçamaktan doğan kızı. Truva Savaşının çıkmasına sebep olur. Annesi ölümlü bir kadın ve bir kral ile evli. Helen çok güzel bir kız olduğundan dolayı bir çok yunan kralı, yunan kralının çocukları kendisi ile evlenmek istiyor. Krallar arasında bir takım anlaşmazlıklar oluyor. Babası da kralların düşmanlığını kazanmak istemediğinden evlenme konusundaki kararı kızına bırakıyor ve diğer Yunan Krallarından Helen kimi seçerse ona razı olacaklarına, şayet biri Helen’i kaçırmak isterse, başına bir şey gelirse kızını kurtarmasına yardımcı olacaklarına dair söz alıyor. Babasına bu aklı Odisse Destanı’nın kahramanı Odüssos veriyor. Helen Isparta Kralı Menalaus’u seçiyor ve evleniyorlar. Truva Kralının oğlu Paris, Helen’i kaçırınca Helenin babası diğer krallara verdikleri sözü hatırlatıyor. Büyük bir ordu topluyor. Yani Truva Savaşının çıkmasına sebep olan Helen’i bir prensesin kaçırılması ve diğer yunan krallarının toplanarak Helen’i kurtarmak için gitmeleri. Ve Helen kurtarılarak kocasına dönüyor. Helen’in kız ve erkek kardeşinin de hikayeleri var. Mesela kız kardeşi Klytaimestra bir başka trajedide önemli bir kahraman olarak anlatılıyor. Yahut erkek kardeşleri Castor ve Polluks başka bir trajedinin kişileri olarak karşımıza çıkar.



YUNAN MİTOLOJİSİNDEKİ DİĞER KİŞİLER


Narcisos: Bir ırmak tanrısının oğlu. Ölümlü biri. Eğer kendi yüzünü hiç görmezse sonsuza kadar yaşayacak. Aşktan kaçan ve kimseyi beğenmeyen birisi. Egosu yüksek ve kendini beğenmiş bir karakteri var. Su perilerine dahi yüz vermiyor. Eco adlı su perisi aşkına karşılık bulamayıncaa eriyip bitiyor ve tabiata karışıyor. Sesi, ağlayışları ve yakarışları hala tabiatta yankılanırmış. Eko kelimesi de burdan gelir. Eko yankı demektir. Tanrılar böyle bir şey olduğunu duyunca Narcisos’a çok kızıyorlar ve ona ceza veriyorlar. Narcisos bir gün bir suya bakıyor ve orada kendi aksini görüyor. Sudaki yansımasına aşık oluyor ve kendine bakmaktan alıkoyamıyor.


Kendine aşık oluyor, hissizleşiyor, kendinden geçip duygusuz bir hal alıyor. Yiyip içmekten kesilip günden güne eriyor. O da Eko gibi eriyor ve öldüğü zaman Nergis çiçeğine dönüşüyor.


Narcisos hikayesinden bizim kültür dünyamıza karışan iki kavram var. Birincisi Narsizim kelimesi. Bu kelime insanın kendisine hayran olması, sadece kendisini beğenmesi manasına gelir. Bir diğer kavram ise Narkoz kelimesi. Bu kelime de insanların sinirlerini hissizleştiren, bayıltan ve kendinden geçiren ilaç manasına gelir.


Pan: Çoban ve küçükbaş hayvanların tanrısı. Üstü insan altı keçi yada at şeklinde, ayakları keçi ayağı gibi... Haber tanrısı Hermes’in bir su perisinden doğan çocuğudur. Biraz efemine(kadınsı, kibar, nazik) tanrı olarak bilinir. Çok kibar çok nazik erkekleri temsil eder. Ormanda yahut dağlarda gördüğü insanlarla arkadaş olmak ister ama görünüşünden dolayı insanlar onu görünce korkup kaçarmış. Panik kelimesi buradan gelir. 


Satirler: Pan’a benziyorlar ama daha erkeksi davranırlar. Keçi ayaklı, sivri kulaklı ve çok kıllıdırlar. Tam erkek cinselliğini temsil eden varlıklar. Çok kaba, hoyrat ve şehvet peşindeki erkekleri temsil ederler. Dağlarda ve ormanlarda yaşarlar. Dişilerin peşinde koşarlar. Diyonizos’un sevgilisidir. 


Erinye/Eris/Evmenid: Öç ve nifak tanrılarıdır. Yeraltında Hades’in ülkesinde yaşayan ve zaman zaman yer üstüne çıkan tanrılardır. Medusaya benzeyen yılan saçlı, korkunç gözlü tanrılar. Bunların görevi cinayet işleyenlerin peşine takılıp, onları çıldırtmak ve ölüme sürüklemek. Yada insanlar arasına nifak sokarak onların intikam almasını sağlamak. Fesat ve fesatçı tanrılar. Truva Savaşının çıkmasına sebep olan da bir öç tanrısıdır.


Nemf: Su perileridir. Nehir ve su kenarlarında, ağaç kabuklarında, dağlarda yaşayan güzel dişi varlıklardır. Hiç yaşlanmayan çok güzel tanrıçalardır. Zeusun eşleri kadar saygınlığı olmayan ikinci dereceden tanrıçalardır. Bizim edebiyatımızda Dede Korkut Hikayesindeki Tepegöz’de bir çoban ve su perisinden dünyaya gelmiştir. İşte o su perisinin Yunan Mitolojisindeki adı Nemf’tir. Yalnız bunlar ilham perileri Muse’lerle çok karıştırılır. İlham perileri ile su perileri çok farklıdır. Su perileri zaman zaman yeryüzünde yaşayıp insanlarla da birlikte olan perilerdir. 


Pygmalion: Kıbrıs kralı. Aynı zamanda heykeltraş. İdeal bir güzellik peşinde koştuğundan hiç bir kadını güzel bulmaz ve evlenmez. Çok iyi bir heykeltraş olduğundan düşlerinde yarattığı dünyanın en güzel kadının heykelini yapıyor. Tanrıça Afrodit’te bu heykele can veriyor. Bu canlanan heykele Galatea adını veriyor ve onunla evleniyor. Hayalindeki kadını yaratması ve evlenmesi daha sonra batı ve doğu edebiyatında da çokça kullanılmıştır. Özellikle yeşilçam filmlerinden, romanlardan, oyunlardan hatırladığımız üzere fakir kızı eğiterek ideal güzellik ve bilgelik haline getiren insanların hikaye kalıbı buradan temel alır.


Midas: Bugünkü Ankara civarıda bulunan Frigya Kralı. Tanrılar arasında bir müzik yarışmasına hakem olarak seçiliyor. Apollo ve Pan lir çalan tanrılardır ve müziklerini Midasa dinletiyorlar. Midas Pan’ın daha iyi lir çaldığını söylüyor Apollon bu yenilgiyi kendisine yediremez ve Midası cezalandırır. Kulaklarını eşek kulağına çevirir. Midas uzun süre kulaklarını sarığının içinde saklamayı başarır. Saçları uzayınca berberi çağırtmak zorunda kalır ve kulakları gören berbere eğer kulaklarını başkasına söylerse canından olacağını söyler. Berber gördüklerini daha fazla içinde tutamaz ve bir kuyuya “Midasın kulakları eşek kulakları.” der. Kuyudan yankılanan ses tüm kasabaya yayılır. Midas çok üzülür, sonradan kulakları eski haline gelir. Midasın Kulakları diye bir çok piyes günümüze kadar yazılmış ve sergilenmiştir.


Tiresias: Apollon mabedinin ünlü kahinidir. Tanrıların sırlarını iyi bilir ama gözleri görmez. Kral Ödip trajedisinde kralın kaderini anlatan ama açıkça söylemeyen sezdirmeye çalışan kahindir. Tanrıların istenmeyen bazı sırlarını öğrenip insanlara söylediği için gözleri kör edilmiş bir kahin, rahiptir.


Nectar: Tanrıların içkisi demektir. Resimlerde, heykellerde, kabartmalarda tanrılara nectar sunan kadın ve erkekler var. 

Yunan ve Latin Edebiyatı

Destan deyince Yunan Edebiyatında iki önemli eser olan İlyada (İliad)- Odesi (Odysseia) destanları, Roma Edebiyatında da Eneid (Anemeid) destanı akla gelmektedir. Yunan destanlarını Homeros, Roma destanlarını da Virgil’İn yazdığı düşünülmektedir. İlyada ve Odesi destanı aşağı yukarı aynı konuyu ele alır. Destanlar peş peşe yazılmışlardır. Bu iki destan temelde Truva Savaşını anlatan bir çok hikayeyi içeriğinde harmanlamıştır. Mitolojinin kaynağı niteliğinde olan bu eser başta roma, latin ve sonra tüm avrupa edebiyatını etkilemiştir. Trajediler de bu destanlardan etkilenerek oluşturulmuştur. İlyada destanı on yıl süren Truva Savaşının son bir yılını, Odise destanı ise bu savaştan dönen bir kahramanın ve adamlarının hikayesini anlatır. Eneid ise Truva Savaşının sonundan başlayıp, Truvadan kaçan bir kahramanın Romaya gelip, Romayı kurmasını anlatır. 


İLYADA VE ODİSE DESTANI

Kişi kadrosunun yarısı Truvalılardan diğer yarısı da Yunanlılardan (Akalı) oluşur. Aslında bakıldığında tüm destan beş kişi üzerinde örülüdür. Fakat içeriğinde bir çok olay ve kişi daha vardır. 

Yunanlıların Önde Gelen İsimleri


Aşil (Achilleus): Deniz tanrısı Tetis ile bir ölümlü kralın brilikteliğinden doğan bir yarı tanrıdır. Annesi onu yeraltı ile yeryüzünü ayıran kutasal bir ırmak olan Stiks nehrinde tanrılar gibi ölümsüz olsun diye yıkıyor. İnanışa göre o ırmağın suyuna girenler ölümsüz olurmuş. Tetis, Aşil’i bu suya sokarken topuğundan tutup sokuyormuş, dolayısıyla topuğu ıslanmamış. O yüzden ne yazık ki ölümsüz olamamış. Ancak düşmanları onu topuğundan vurursa ölebilirmiş. Çok güçlü ve yiğit biri. Savaşa gitmek istemiyor ama Helenin babasına verilen söz yüzünden Yunanlıların tarafında savaşa katılmak zorunda kalıyor. Bir grubun liderliğini üstleniyor. Annesi bu savaşa katılırsa öleceğinin kehanetinde bulunuyor. Savaşta ön planda bir rol oynuyor. Truvalıların en güçlü kahramanlarından biri olan Hektor’u teke tek çarpışmada öldürüyor. Truvalılar onu çok zor durduruyor.


Çok öfkeli ve fevri birisi. Öfkesi yüzünden hatalar yapıyor ve bu hatalar onun sonunu hazırlıyor. Tüm destan boyunca iki öfke nöbeti geçiriyor. Birincisi; Bir çarpışma esnasında iki güzel kız (Brises ve Krises) esir ediliyor ve biri Aşil’e diğeri başkomutan Agamenon’a sunuluyor. Agamemnon’a sunulan Krises’in babası kahinmiş ve Apollon’a kızını geri getirmesi için yalvarıyor. Apollon Agamemnon’a önce kızı serbest bırakması için haber yolluyor. Kızı serbest bırakmayınca Yunan ordusuna veba salgını gönderiyor. Agamanon bu hastalığı durdurmak adına kızı serbest bırakıyor. Ardından Aşil’e sunulan Brises adlı kıza göz koyuyor ve elinden alıyor.


Aşil öfkelenip savaştan çekiliyor. Bu durum karşısında Yunan kuvvetlerinin dengesi büyük ölçüde bozuluyor. Onun savaşa dönmesi de ikinci bir öfke nöbetinden sonra gelişiyor. Yakın dostu Petroklus savaşa girmek istiyor. Fakat Aşil onun bu savaş için gücünün yetersiz kalacağını ve öleceğini söyleyip savaşa göndermiyor. Bir gün Petroklus, Aşilden gizli onun zırhını giyiyor ve savaş meydanında Hector ile karşı karşıya geliyor. Hektor onun Aşil olduğunu sanıp çarpışıyor ve Petroklus’u öldürüyor. Hector Aşil’i öldürdüm diye etrafa haber salıyor ama sonrasında zırhın içindekinin Petroklus olduğunu anlıyor. Aşil de bu haberi duyunca öfkeleniyor savaşa yeniden katılıyor ve Hector’u teke tek bir çarpışmada öldürüyor. Hektor’u atının arkasına bağlayarak kalenin etrafında yedi kez döndürüyor.



Kral babasının yalvarmaları ve tanrıların araya girmesiyle parça parça olmuş Hektor’un cesedini babasına teslim ediyor. İlyada destanı bu noktadan sonra sona eriyor. Yani Aşil’in öfkesi İlyada Destanın olay örgüsünün gelişmesinde önemli bir rol oynuyor. Bu sebeple kimi kaynakta İlyada Destanı, Aşil’in Öfkesi olarak ta geçer. Aşil iki eserin esas kahramanıdır. Onu Truva Destaında da görmekteyiz. Aşil Truvayı aldıktan sonra Paris tarafından topuğundan vurularak ölüyor.


Odise (Odissos/Odisus): Zeki, kurnaz, yiğit ve kahraman bir savaşçı. Yunan adalarından birisinin kralı. Savaşa girmek istemiyor ama söz verdiği için katılmak zorunda kalıyor. Odise harp sanatında çok üstün. Truva atı fikrini düşünen ve böylelikle Truva halkını da mağlup eden de Odise’nin aklı ve zekasıdır. Savaş sanatını çok iyi bilen tanrı Athena ile yakın dost. Odise’yi İslam dünyasının ünlü komutanı Halid bin Velid’e benzetirler. H.Velid öncelerinde Hz Muhammedin karşısında sonra da yanında savaşan birisi.


Odise aynı zamanda ikinci destanın da önde gelen kahramanı oluyor. Adını da o destana veriyor. Gezi yazısına benzeyen bu yolculuk hikayesi Sümerlilerin Gılgamış Destanından etkilenerek oluşturulduğuna dair söylentiler var. Gılgamış’ta halkına ölümsüzlük otunu getirmek adına uzun bir seyahate çıkar ve otu bir yılana kaptırır. Tıp fakültelerinin ambleminde de bir otun üzerine sarınmış yılan buradan gelmektedir. Yeraltına iniş ve ruhlarla konuşma açısında da iki destan arasında benzerlik bulunmaktadır.


Odise Arap hikayelerini etkilemiş ve Simbat’ın Gezileri ve Binbir Gece Masallarına ön ayak olmuştur. Bundan sonra yazılan gezi yazılarını da etkilemiştir. Modern edebiyatta James Joyce’un “Ulysses” romanı Odise destanının modern bir şeklidir. Ulysses kendi kimliğini bulmak için yola çıkışı anlatılır. Ulysses kelimesi Odise’nin Latin karşılığıdır.


Agamemnon: Mora’da Argos şehrinin kralı ve başkomutanı. Sevk ve idare konusunda savaş yönetmeyi iyi bilir. Kardeşi Menelaustur. Yunan ordusunu toplar ve gemilere sevk eder fakat rüzgar çıkmadığı için hareket edemez. Rüzgarın çıkması için tanrılara dua eder. Bu esnada avlanırken bilmeden Artemis’in geyiğini öldürdüğünü ve Artemis’in onu cezalandırmak amacıyla rüzgarını kesildiğini öğrenir. Artemis rüzgarı geri vermek karşılığında kendisinden bir kurban istiyor. Kimi hikaye göre kızı İphigenia kimi hikayede koyun kurban ediliyor. İphigenia’nın kurban edildiği durum bazı trajedilere de konu olmuştur. Agamemnonun karısı Klytaimesra ve onun ikinci kızı Elektra, sonra oğlu Orestes’te başka trajedilerin kahramanlarıdır.


Karısı Klytaimesra ile ilgili olan trajedide şöyle; Karısı Agamemnon’a kızını kurban etmemesi için yalvarıyor ama Agamemnon onu dinlemiyor. Klytaimesra bunun üzerine kocasına düşman kesiliyor, harp dönüşünde kocasını ve esiri Kassandra’yı öldürüyor. Kızı Elektra’da bu olaydan sonra annesine düşman kesiliyor ve öldürüyor. Elektra kompleksi (kızın babasına olan özel ilgisi) de bu hikayeden doğuyor.


Agamemnon’un, Zeus’un kaçamaklarından doğan babası Atreus’u, tahttan indirme hikayesi de başka bir trajedinin konusudur. Argos şehrinin kralı olan Atreus çok gaddar birisi. Kardeşleri ile iktidar çekişmesine giriyor. Kardeşlerinden birisini öldürüyor diğerine de çok eziyet edip şehirden kaçmak zorunda bırakıyor. Şehirden kaçan kardeşi Atreus’un küçük oğlunu da yanına alıp babasının kim olduğunu ondan gizleyerek yanında öz babasına düşman olarak büyütüyor. Küçük oğlu delikanlı olduğunda Arteus’u öldürmesi için şehre gönderiyor. Arteus kendisine kardeşi tarafından bir suikast düzenleneceğinin haberini alıyor ama suikastçinin oğlu olduğunu bilmiyor ve kendi oğlunu öldürtüyor. Daha sonra durumu anlayınca kinleniyor ve öcünü almak için bir plan yapıyor. Yıllar sonra kardeşine kendisini affettiğini ve gelip birlikte şehri idare etmeleri konusunda haber gönderiyor. Kardeşi bütün ailesini toplayıp şehre geliyor. Kardeşinin geldiği gün bir ziyafet tertip ediyor. Ziyafette kardeşinin iki oğlunu keserek etlerini babalarına yedirtiyor.


Tanrılar buna çok kızıyor, Atreus ve ailesini lanetliyorlar. Bu yüzden Agamemnonun ailesi üzerinden lanet hiç eksik olmuyor. Kızı öldürülüyor, kendisi öldürülüyor, karısı öldürülüyor... Mitolojiye göre güneş bile o gün doğduğuna utanıyor. Bu hikaye Yakup Peygamber’in hikayesine benziyor. Kardeş çekişmelerini konu alan ilk hikayelerden. Menelous’ta bu lanetli aileye sahip olsa da bu kadar çok hikayeye konu olmamıştır. Sadece karısı Helen’i kurtarma peşinde koşan bir adamdır. Hatta karısını bile affeden saf bir adamdır. 


Menelaus: Sparta kralıdır. Karısı Helen’in kaçırılması dolayısıyla savaşı başlatmıştır. Agamemnon ve Menelaus kardeşlere Atreus oğulları da denir.


Kumandan Ayax: Savaşta çok kahramanlık gösteren bir kumandandır. Bir trajediye konu olmuştur. Aşil öldüğünde onun kutsal zırhının kendisine verileceğine ümit eder. Fakat başka komutan bu zırhı Odise’ye verir. Bu yüzden Ayax isyan edip daha sonra intihar eder.


Kumandan Diomedes: Odise ile beraber Truva şehrine gizlice girerek Athena’nın heykelini çalar ve şehrin tarihini tersine çevirir. Tanrı Ares’e bile kafa tutacak, kılıç çekecek özgüvene sahip bir kişi. 

Truvalıların Önde Gelen İsimleri


Hektor: Başta savaşa karşıdır, fakat savaş kararı alınınca sonuna kadar destek vermiştir. Yenileceklerini hissediyor ama yine de davasından vazgeçmiyor. Savaşta en büyük ideali Aşili öldürebilmek ama bu ideali gerçekleştiremiyor ve Aşil tarafından korkunç şekilde öldürülüyor. Karısı Andromak esir edilip Aşil’in oğluna cariye oluyor. Küçük çocuğu eziyetlere dayanamayarak, diğer çocuğu da surdan aşağı atılarak öldürülüyor. Andromak’ın da trajik hikayesi başka bir trajediye konu olmuştur.


Kassandra: Hektorun kız kardeşi ve kralın kızı. Kehanet gücüne sahip bir kadın. Savaşın mağlubiyetle biteceğini biliyor ama kimse ona inanmıyor. Savaşa girilmesin diye elinden geleni yapıyor ama engel olamıyor ve neticede dedikleri gerçekleşiyor. Agamemnon’un esiri olarak Yunanistana götürülüyor ve Agamemnon’un karısı Klytaimesra hem eşini hem Kassandra’yı öldürüyor. 


Paris: Truva Savaşının esas sebebi. Paris esasında Truva kralının oğlu ama doğduğunda bir kahin kehanette bulunuyor. Kapalı bir şekilde Paris’in Truva’yı çok büyük bir felakete sürükleyeceğini söylemiş. Kral babasıda onu saraydan uzaklaştırıyor. Adamlarına Paris’i Kaz Dağlarına bırakmalarını söylüyor. Kaz Dağlarında onu bir çoban buluyor ve büyütüyor. Paris çok sonrası kralın oğlu olduğunu öğreniyor ama geri dönmüyor. Tanrılar arasında olan bir anlaşmazlıkta Afrodit’in vaadine kanıyor ve üzerinde en güzele yazılı elmayı Afrodite veriyor. Afroditle aralarında yaptıkları anlaşma sonucu Helen’in aşkına kavuşuyor. Yunan kuvvetlerinin Helen’i geri almak için Truva’ya doğru geldiklerini duyunca kral babasının yanına sığınıyor. Truva Savaşında Menelaus ile düelloya giriyor. Menelaus onu tam öldürecekken Afrodit gelip onu kurtarıyor. Aşili topuğundan vurarak öldüren kişidir. 



ENEİD DESTANI

Aeneas: Hektor’un yeğeni. Daha sonra Eneit destanın kahramanı olarak karşımıza çıkıyor. Truva’nın yıkılışında babası ve oğluyla birlikte kurtuluyor. İtalya’ya gidip Roma imparatorluğunu kuruyor. Yolculuğu sırasında da Hera yüzünden başlarına bir çok kötü olay gelir.


Afrodit ile bir çobanın gayri meşru ilişkisinden doğduğu için Afrodit bu çocuğunu diğer tanrılardan gizlemek ister. Bu sebeple Zeustan yardım ister. Katarca kraliçesi Dido Aeneas’a kucak açar, onu besler ve büyütür.


Zamanla Aeneas ve Dido arasında aşk doğar. Afrodit oğlunun ayrı bir şehir kurmasını ister ve yaptırım gücü olarak Zeus’a verdiği sözü hatılatır. Zeusun isteği üzerine Aeneas kendisine ayrı bir şehir kurmak için İtalyaya doğru yola çıkar. Hera bu olaylara anlam veremez ve Afrodit ile Zeusun bu sıkı fıkı ilişkisini kıskanır. Yanlış anlaşılma mı kıskançlık mı dersiniz bilmem ama yolculuğu süresince Aeneas’ın başına felaketler gelir. Ayrıca sevgilisi Dido ayrılığa daha fazla katlanamaz ve üzüntüye kapılıp intihar eder. Yolculuğu sırasında yeraltına inerek ölen babasının ruhuyla konuşur ve ondan tavsiyeler alır. İtalyanın batı sahilinde bir yerde bir kralla tanışır. Kral onun kim olduğunu öğrenince kızını Aeneas’la evlendirmek ister.


Kızı ile tam evlenecekken kızın eski nişanlısı olan bir başka kral karşısına çıkar. Onunla bir savaşa tutuşur ve onu yener. Sonra bu kız ile beraber bugünkü Roma‘nın olduğu yerde bir şehir devleti kurar.


Burada çoğalır. Kimi kaynaklarda çocukları kimi kaynaklarda torunları olarak geçen Romus ve Romulus, Aeneas’dan miras kalan şehir devleti büyütüp Roma İmparatorluğunu kurar. Yani kısaca Roma İmparatorluğunun nasıl kurulup geliştiği ve nasıl büyüdüğünü Roma İmparatoru Augustus’a övgü mahiyetinde Virgil tarafından yazılmış. Eneis Destanı on iki kitaptan oluşur. Altı kitap yolculuğu diğer altı kitap ta Roma’nın kuruluşunu anlatır. 

TRUVA SAVAŞI


Mutlaka aramızda “Off ne bitmez tükenmez bir ders oldu. Anlat anlat bitiremedin. Yok mu bunun daha edebi bir yolu!” diyenler mutlaka olacaktır. Bilmem hiç Margeret George’nin Artemis yayınlarından çıkan Truvalı Helen kitabını duyanınız var mı ama eğer bu savaşı bir roman tadında okumak isterseniz şüphesiz önerebileceğim tek kitaptır kendileri. Yalnız önceden uyarmış olayım kitap biraz babaca kalınlıkta. Yani işin yiğidiyseniz bulaşın derim. Bunun dışında daha da üzümü dalından yiyeyim diyeniniz varsa İlyada Destanını alıp okuyabilir. Yok ben üşengeç adamın tekiyim bana özet bilgi lazım. Elimin altında şöyle derli toplu bir olay örgüsü bulunsun diyenler için de Mustafa Akın’ın “Truva Savaşı (Mitoloji) ve Truva Efsanesi” başlıklı yazısını öneririm. Akın bu çalışmasında durumu gayet iyi şekilde aktarmış bulunmakta. http://platoni.blogcu.com/truva-savasi-mitoloji-ve-truva-efsanesi/2431380 linkinden bu çalışmaya ulaşabilirsiniz. Ayrıca daha da acil, çerezlik, özet bilgi isteyenler için de önerebileceğim, diğer mitleri de kısa kısa anlatan ve yazarı anonim olan “Odysseia Destanı” başlıklı çalışmanın bulunduğu http://www.turkedebiyati.org/odysseia- destani.html linkini de harcamamak gerek. Ben bu iki ayrı çalışmaya da 30.08.2016 tarihinde ulaştığım farklı iki linki sizlere sunmaktayım. İleride yazılara gelecek güncellemeler yahut geri çekmelerde çalışmalara ulaşamama gibi sorunlarla karşılaşırsanız alttaki yorum kısmına not düşmenizi rica ederim. Zira hem kendi çalışmam adına hem de verdiğim diğer bağlantılardaki eksiklikleri ve hataları gidermek adına bu iyi bir geri dönüş olur. Zeus, sizi korusun!


1 Grimal, Pierre. Yunan Mitolojisi, Ankara, Dost Kitabevi, 3. Baskı, S.12
2 Grimal, Pierre. Yunan Mitolojisi, Ankara, Dost Kitabevi, 3. Baskı, S.21
3 Grimal, Pierre. Yunan Mitolojisi, Ankara, Dost Kitabevi, 3. Baskı, S.21  
4 Grimal, Pierre. Yunan Mitolojisi, Ankara, Dost Kitabevi, 3. Baskı, S.30
5 Grimal, Pierre. Yunan Mitolojisi, Ankara, Dost Kitabevi, 3. Baskı, S.31
6 Grimal, Pierre. Yunan Mitolojisi, Ankara, Dost Kitabevi, 3. Baskı, S.31-32
7 Grimal, Pierre. Yunan Mitolojisi, Ankara, Dost Kitabevi, 3. Baskı, S.47
8 Grimal, Pierre. Yunan Mitolojisi, Ankara, Dost Kitabevi, 3. Baskı, S.47
9 Grimal, Pierre. Yunan Mitolojisi, Ankara, Dost Kitabevi, 3. Baskı, S.35
10 Grimal, Pierre. Yunan Mitolojisi, Ankara, Dost Kitabevi, 3. Baskı, S.35 
11 Grimal, Pierre. Yunan Mitolojisi, Ankara, Dost Kitabevi, 3. Baskı, S.60 
12 Grimal, Pierre. Yunan Mitolojisi, Ankara, Dost Kitabevi, 3. Baskı, S.57  
13 Grimal, Pierre. Yunan Mitolojisi, Ankara, Dost Kitabevi, 3. Baskı, S.49
14 Grimal, Pierre. Yunan Mitolojisi, Ankara, Dost Kitabevi, 3. Baskı, S.50 
15 Grimal, Pierre. Yunan Mitolojisi, Ankara, Dost Kitabevi, 3. Baskı, S.49 
16 Grimal, Pierre. Yunan Mitolojisi, Ankara, Dost Kitabevi, 3. Baskı, S.64
17 Grimal, Pierre. Yunan Mitolojisi, Ankara, Dost Kitabevi, 3. Baskı, S.65
18 Grimal, Pierre. Yunan Mitolojisi, Ankara, Dost Kitabevi, 3. Baskı, S.67
19 Grimal, Pierre. Yunan Mitolojisi, Ankara, Dost Kitabevi, 3. Baskı, S.55-56
20 Grimal, Pierre. Yunan Mitolojisi, Ankara, Dost Kitabevi, 3. Baskı, S.54 
21 Grimal, Pierre. Yunan Mitolojisi, Ankara, Dost Kitabevi, 3. Baskı, S.60

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Şinasi'nin "Münacaat" şiirinin beyitleri ve açıklamaları

MÜNACAT ŞİİRİNİN ÇEVİRİSİ

DİRSE HAN OĞLU BOĞAÇ HAN DESTANINDAKİ MOTİFLER